Sevgili Özer Altay. Time Kocaeli dergi okurlarının zevkle okuyacağına inandığım sayfamıza hoş geldiniz. Şimdi ilk olarak sizi tanıtmak istiyorum. Özer Altay kimdir?
Ben 1933 yılında babamın görevi nedeniyle Tunceli’nin Hozat ilçesinde doğdum. Babam askerdi o nedenle çok gezdik. Her üç yılda bir şehir değiştirdim. Sivas, Artvin, Trabzon… Ancak, Hozat’ı çok sevdim. Hozatlıyım diyeni kardeşim gibi görüyordum. Çok üzülürüm nasip değilmiş bir daha Hozat’a gidemedim, göremedim. Babamın ailesi İstanbul Heybeliadalı. Ancak baba köküm Trabzonlu. Trabzon Lisesini yatılı okudum. Babam en son Ankara’ya tayin olunca liseyi Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamladım. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü okudum. Ama o sırada yeni bir bölüm açıldı, oraya geçebilirsiniz dediler. O zaman maden çok revaçtaydı ve herkes kazanamıyordu bu bölümü. Ben de nedense madene ilgi duydum ve makinadan, madene geçtim. İlk açılan bölümün mezunu oldum. 1958 yılında üstün başarıyla bitirip aldım diplomamı. Zor bir çalışmaydı. Zonguldak’ta 600 - 700 metre yerin altına inerdik. O zamanlar yüksek mühendislik çok ayrıcalıklı bir mevkiiydi. Yüksek mühendis olan parmakla gösterilirdi. O nedenle ailem çok mutlu oldu. Ben de çok gururluydum. Mezuniyetimi evde verilen bir partiyle kutladık. Sonra Almanya’dan teklif geldi. Staj yapmak için yurt dışına gitmek istedim. Biletlerimi bile aldım. Gelgelelim evdeki hesap çarşıya uymadı. Elimdeki parayı da kaybettim. Bana büyük şok oldu. İşin içinden çıkmak için düşündüm. Babam asker. Sert bir insan. Para tekrar istenmez. Ve bu karmaşık düşünceler içinde Zonguldak’tan gelen teklifi kabul ettim ve 1959 yılında işe başladım. Almanya hayalim de böylece sona erdi.
Peki, gelelim yaşamın en önemli dilimine. Ayla Hanım’la nasıl tanıştınız ve nasıl evlendiniz?
Yıl 1959. Ankara’da yedek subaylığımı yapıyorum. Ayla Hanım ise o tarihte okuyor. Okulda en yakın arkadaşı kız kardeşim Canan’mış. Çok samimi dostluk olmasına ve ailece de görüşülmesine rağmen ben Ayla’yı tanımıyordum. Canan’ın doğum gününde ben de İstanbul’a gelmiştim. Canan arkadaşlarımızı davet etmişti doğum gününe. O gün Ayla’yı gördüm. Çok dikkatimi çekmişti. İlk müzik çaldığında onu dansa davet ettim. Âdeta ilk görüşte aşık olmuştum. Dans teklifimi kabul etti. Ve dans sırasında kelimeler ağzımdan dökülüverdi adeta. “Ayla, senden çok bahsederdi ailem. Senin methini çok duydum. Ben de şu an aynı kanaatteyim. Ailem beni çok evlendirmek istiyor. Beni bağışlarsan sana bir teklifim var. Benimle evlenir misin?” deyiverdim. O da benden etkilenmiş olacak ki tebessüm etti. Bakışlarından beni beğendiğini anladım. Biraz naz yaparak “zaman gösterir” dedi. Ben Zonguldak’a geri döndüm. Ama aklım Ayla’da kaldı. İzine geleceğimi yakın aileme mektupta yazdım ve Ayla’yı beğendiğimi ve istemeye hazırlanmalarını söyledim. Ailem gidip kızı istediler. Bir ay sonra nişanımız oldu. 24 Aralık 1960 yılında da evlendik. Bir günlük gelinken onu alıp Zonguldak’a götürdüm. Madenin genç ve güzel geliniydi artık.
O zaman Ayla Hanım’a da söz düştü burada. Ayla Hanımcığım bu anlatılanlara ne diyorsunuz? Bu nasıl bir yıldırım aşkıdır böyle?
Ben doğma büyüme ve üç-dört kuşak İstanbulluyum. Ortaköylüyüm. Babam Savanora gemisinin kaptanıydı. Evimizde oradaydı. Okulum bitti.18 yaşımda Özer Bey ile tanıştım. Evet ilk görüşte benim de kanım kaynadı kendisine ve kısmetmiş 1960 yılında evlendik işte. Beni alıp götürdü. Zonguldak benim ilk evim oldu. Kozlu’da mühendislere verilen sürpriz nefis bir dairede oturdum. İlk yılbaşı balosunda herkesle tanıştım. Genel müdürümüz beni yeni gelin karşılamasıyla karşıladı. Limon sarısı bir tuvaletle salona girdim ve dikkatler hep üzerimdeydi. Ama ben hiç yabancılık çekmedim. Sonra oradan özel sektöre geçtik. Özer, Kamil Bilgehan işletmesinin başmühendisi oldu. 1961 yılında oğlum Mehmet dünyaya geldi. 2 yıl sonra İstanbul’a geldik. Çok mutluyduk Özer’le. Yıllar sonra tek çocuğumuz Mehmet bize güzel bir gelinle, bir kız evlat daha kazandırdı. Yani bir de Özlen kızımız oldu. Ve ardından iki tatlı torun. Merve ve Ali Altay ailemizin göz bebeği, neşe kaynağı olarak büyüdüler. Şu an ben İstanbul’da birçok sosyal faaliyet içerisindeyim. Başta İstanbul Teknik Üniversitesi olmak üzere bazı STK’larda öğrencilere ve her çeşit insana yardımlarımızı sürdürüyoruz. İçim insan sevgisiyle dolu. Gücüm yettiğince de buna devam edeceğim.
Özer Bey İstanbul’da önemli atılımlarınız olmuş. Birçok büyük yapıda imzanız var. Biraz anlatır mısınız?
Evet, Sevcan Hanım. Önce Taksim meydanındaki Etap Marmara Oteli’nin temel inşaatını önemli bir mühendislik tecrübesiyle yaptım. Çok beğenildi. Sonra Kimlo, Sabancıların binaları, Sabancıların Fındıklı’daki genel müdürlüğü, Tepebaşı’ndaki ordu evi, Sultanahmet’teki Meşhur Şeref Han’ın ve daha birçok büyük inşaatın temelinde imzam vardır. Bunlar gerçekten yaptığım bazı önemli yapılardı. Bu konuda her yapının sonunda takdir aldım. Ödüller aldım. Şükürler olsun. O anlamda da gururlu ve huzurluyum.
Evettt, Sevgili Özer Bey. Sizde anı çok. Bize hayatınızda derin iz bırakan bir anıyı anlatır mısınız?
Yaşamımda o kadar çok anı var ki hangisini anlatayım. Ama bir uçak kaçırılma anım var ki eh anlatılır yani. Sene 1981 aylardan Haziran. Ben Maden sahibi Rüştü Alçı Bey’le ( Gazeteci Nagehan Alçı’nın babası) Kayseri’ye gidecektim. O madenin sorumlusuydum. Neyse uçağa bindik. Tam uçak havalandı. İki asker kıyafetli iri yarı adam, biri uçağın önünde biri arkada bağırmaya başladılar.( Biz bu uçağı kaçırıyoruz. Kimse kımıldamasın. Tuvalete bile gidemezsiniz.) Bizi doğru Bulgaristan’a götürdüler. Orada etrafımızı askerler sardı. O gün kü Cumhurbaşkanı’nı (Kenan Evren) aradılar. Şartlarını söylediler. Baktılar ses yok, bizlere birer dosya kağıdı dağıtarak vasiyetlerimizi yazmamızı istediler. Tabii çok korkmuştuk. Ben kardeşim Üner Altay’a yazarak işimi ve ailemi emanet ederek helalleşmiştim. Onlar isteklerinde diretiyorlar ve eğer kabul edilmezse her saat başı bir kişiyi öldüreceklerini söylüyorlardı. Sonra hostes bize gizliden mesaj verdi ”Kaptan havasız kaldık sözleriyle kapıları açacak ve uçağa ani fren yapacak. Aranızda güçlü kuvvetli kişiler hazırlıklı olsun. Aramızda komanda olan arkadaş vardı. Bu arada ben küçük bir kalp krizi geçirdim herhalde. Fenalaştım. Beni doktora gösterdiler ama uçaktan çıkartmadılar. Hazır bekleyen uçak yolcuları uçağın ani freniyle teröristlerin üzerine atıldı büyük bir mücadeleden sonra herkes birlikte onları etkisiz hale getirdik. Devletlerarası görüşmeler sürmekteydi. O günkü Dış İşleri Bakanı hatırladığımca Kamuran İnan’dı. Bize sakın korkmayın ve bekleyin mesajı ulaştırdı. Ve güçlü heyetlerle görüşmeler sonucu bizi uçak yollayarak Türkiye’ye getirdiler. Bu benim için unutulması mümkün olmayan büyük bir anı Sevcan Hanım.
Sevgili Özer Altay ve Ayla Altay. Hayat tecrübeniz ve anılarınız tabii ki çok fazla. Fakat iş tecrübenizde aynı. Birçok eğitici makaleniz olduğunu biliyorum. Devam ediyor musunuz?
Bazı danışmanlıklarım var. Fakat artık dinlenmek ve sakin yaşamak arzusundayım. Ayla Hanım’la huzurlu bir yaşam istiyoruz. Bizim sevgimiz bitmedi ve ölene kadar sürecek. Artık bunu baş başa yaşamalı ve hayat arkadaşlığımızın en güzel günlerini birlikte geçirmeliyiz. Ama bu süreçte siz de olun inşallah Sevcan Hanım. Bu zevkli röportaj için size ve Time Kocaeli ekibine çok teşekkürler.
Yorumlar (0)