Berlin hep gitmek isteyip ertelediğim bir şehirdi. Eşim Aslı yıllar önce ailesi ile gitmiş ve aklına soğuk ve sıkıcı bir şehir olarak kalmıştı. Hatta neredeyse biraz Ankara gibiydi Berlin...

Almanya, zaten genel olarak biraz sıkıcı monoton bir ülke olarak bilinir. Yıllar önce bir iş seyahati için Frankfurt’a gitmiş ünlü yazar Goethe’nin şehrinde 5 gün kalmıştım. Frankfurt’u da aynı Aslı’nın Berlin’i hatırladığı gibi birazcık sıkıcı hatırlıyorum.

Ama bu Berlin’de başka bir şeyler vardı. Yaklaşık 30 yıldır kesintisiz olarak sıkılmadan tüylerim ürpererek dinlediğim müziğin dünyadaki baş aktör şehirlerinden biriydi Berlin. Hatta bazılarına göre kesin ve net olarak bir numaraydı. Sevdiğim müziği olabilecek en ideal atmosferde dinlemek için dünyanın birçok “top” şehrini yüzlerce defa ziyaret etmiş ben; nasıl olmuş da Berlin’e gitmemiştim...

Aslı’nın iş yoğunluğu sebebiyle bu seyahatte bana eski dostum sırt çantası eşlik etti. Çok iyi çocuktur kendisi. Ben nereye gitmek istesem hemen gelir, ne zaman dönmek istesem “ok” der ve seyahatlerimizde beni yormamak için elimdeki her şeyi taşır durur..:) Bu seyahatte de yine bana uzun yıllar olduğu gibi yüksek motivasyonla eşlik etti.

Berlin’deyim...

Günlük sınırsız metro kartımı aldıktan sonra şehrin altını üstüne getirmeye başladım. Nereye gitmek istersem isteyim, Google Maps’te hep en fazla 15-20 dakika gösteriyordu. Gitmek istediğim bazı yerlerse sadece 1-2 durak sonrası yani 4-5 dakika uzaklıktaydı. Dört gün boyunca şehrin altını üstüne getirdim.

Berlin 13.yy’dan itibaren önce Prusya, sonra Alman İmparatorluğu’nun başkenti olarak her yüzyılda büyük önem taşımış önemli bir şehir. Dolayısıyla 2. Dünya Savaşı’nda önce Naziler Almanya’sının kalbi, savaşın sonrasında da kapitalist müttefikler ve komünist Sovyetler arasındaki çekişmenin en önemli odağı olmuş.

Bugün Berlin yine dünyaya yön vermeye devam ediyor, ama; sanat, müzik, gastronomi, inovasyon ve özgürlük gibi daha yumuşak yöntemlerle.

Duvarlar ve Berlin

2. Dünya Savaşı’ndan Nazi Almanya’sının yenik çıkması ile, ülke Sovyetler, ABD, Fransa ve İngiltere arasında aşağıdaki resimde görüldüğü gibi paylaşılır. Kırmızı ile boyalı Sovyet topraklarındaki renkli minik yer ise Berlin. Gördüğünüz gibi etrafı tamamen Sovyet toprakları ile çevrili olmasına rağmen Berlin de Almanya gibi bu dört ülke arasında paylaşılmıştır. Yani komünist Sovyetler için topraklarının ortasında kapitalist bir yaradır ve bundan kurtulmak ister. Bu dönemde tüm Berlinliler istedikleri gibi Berlin’in bölümleri arasında rahatça dolaşabilmektedir.

Sovyetler ilk olarak Berlin’i toprakları ile dört bir yandan kuşatmış olması sayesinde Amerika ve müttefiklerini ablukaya alarak düşürmeyi dener. Ancak Amerika ve müttefikleri hava desteği yaprak bölgeye tutunmaya devam eder. 2 dakikada bir uçak malzeme ikmali yapıyordur. 1 yıl sonra Sovyetler bu taktiğin işe yaramadığını görüp vazgeçerler (1949). Şaşırtıcı bir şekilde sınırlar hala açıktır.

Bu sırada iş imkanları Batı Almanya’da çok daha iyi olduğundan Doğu Almanya’dan Batı’ya ciddi bir beyin göçü vardır. 46 – 61 arası Doğu Berlin’in nüfusunun %15 – 25 arası Batı Berlin’e göç eder. Yetiştirme hızından çok daha yüksek hızda insan kaybettiklerini gören Sovyetler göçü engellemek için 1961’de araya duvar örerler. Dikenli tel, mayın, köpekli subaylar ile kaçış engellenir.

Geçiş için sadece 3 kontrol noktası bırakılır: 1. Alfa, 2, Bravo, 3. Charlie. Checkpoint Charlie daha sonra Sovyetler bir Amerikalı yetkilinin geçişine izin vermediğinde, ABD ve Sovyetler’in savaşın eşiğine gelmesine tanıklık edecektir. 1 gün boyunca iki taraf tanklarını sınıra yığarak birbirine kafa tutar. Daha sonra iki liderin telefon ile görüşmesi ile konu çözülür.

1989’da Doğu Bloku’nun politik değişimler geçirmesi ve Soğuk Savaş’ın dinmesi ile Gorbaçov Doğu Berlinlilerin dolaşım özgürlüğünü geri verir. Doğu ve Batı Almanya halkları hep beraber duvarı yıkarak hem bu hasrete, hem de ideolojik savaşa son verirler.

Berlin’de Solomun gecesi

“Buralar tüm bu çılgınlıklarına rağmen   İzmit’in barlar sokağı yanında aşırı derecede masum kalır ;)“

Solomun ilk 10’da sevdiğim techno DJ’lerinden biridir. Ama bu sıralamaya belki 9 ya da 10’dan girer. Berlin’de olduğum hafta sonu Cumartesi gecesi başlayıp Pazar öğlene kadar sürecek özel bir gecede sahneye çıkacağını öğrendim. Bu özel geceye hemen giriş biletlerimi ayarladım. Satışa çıktığı anda tükenen Solomun Berlin All Night Long biletlerinden bir tane bulabilmek için bir hayli uğraştım ve bazı özel yöntemlerimi kullandım diyebilirim☺ Solomun gece saat 23:00 gibi sahneye çıktı ve ertesi sabah saat 11:00 e kadar hiç durmadan devam etti. Berlin’de gece hayatı ve eğlence kültürü biraz farklı. Avrupa’nın diğer şehirlerinden de farklı. Burda partiler gece başlıyor ve 2 bazen 3 güne kadar kesintisiz sürüyor. Solomun gecesi Berlin standartlarından daha az sürdü. Çünkü bu özel bir etkinlikti ve Solomun’dan başka farklı bir isim performans yapmayacaktı. Berlin’in dünyaca ünlü gece kulüplerinde techno müziğin birçok önemli ismi 5’er saat arayla sahneye çıkıyor ve partiler birkaç güne kadar kesintisiz uzanıyor. Gece hayatının çok farklı olduğunu söylemiştim. Burada İstanbul’daki gibi kot pantolonlu, gömlekli, tişörtlü insanlar göremiyorsunuz. Berlin gece hayatının ana rengi siyah. Neredeyse insanların tamamı siyah ağırlıklı giyiniyor. Mekânların birçoğunda insanlar vestiyerde çırılçıplak derecesine yakın soyunup içeri o şekilde giriyor. Çok sıkı bir müzik, dans ve sınırı olmayan bir eğlence. Hani klasik tabir ile “bu şehrin çivisi çıkmış” diyebilirim... Tüm bu sınırı olmayan eğlence kültürü içersinde yanındaki insana en ufak bir rahatsızlık veren yok. İyi bir gözlemciyimdir, bu çok uç kulüplerde olan biten her şeyi gözlemledim. Sen gördüklerinden ve etrafında olup bitenden rahatsız değilsen kimse seni rahatsız edecek en ufak bir hareket yapmıyor. Herkesin kendine ait bir alanı var ve kimse kimseye bırakın dokunmayı yan gözle bile bakmıyor. Buralar tüm bu çılgınlıklarına rağmen   İzmit’in barlar sokağı yanında aşırı derecede masum kalır ;)

“Berlin’de piyasada popüler olmuş müzik kültürüne ait mekânlar neredeyse yok. Berlin, underground kültürünü en iyi yaşatan şehirlerin başında geliyor. Barlar, kulüpler veya farklı partilerde Berlin’in ruhunu her an her şekilde hissedebiliyorsunuz. Şehrin insanları bunu maksimum seviyede yaşıyor ve yaşatıyor.”

Metro ile nereye gitmek istesem 15 dakika

Şehrin limitsiz gece hayatını 2 farklı lokasyondaki özel parti ile yaşadım. Şehrin sokaklarını ve sokaklarındaki enerjisi anlayabilmek için metro ile gideceğim esas yere giderken dahi birçok farklı duraklarda inerek rastgele dolaştım. Gece geç saatlerde metrodaki profil daha farklılaşıyor. 10’ar – 15’erli genç grupları yanlarında sesi açık hoparlörleri ile metroda sokak – sokak yolculuk ediyor. Hep bir hareket hep bir kıpırtı. Kıyafetler, tarzlar tam Berlin... Şehrin hareketli birçok bölgesinde insanlar gece geç saatlere kadar sokaklarda gruplar halinde kendi dev hoparlör sistemlerinden kendi müziklerini açıp kafalarına göre eğleniyorlar. Süpermarketlerden sudan ucuz rakamlara çeşit çeşit biralardan ya da farklı içkilerden alarak sokaklarda kendi aralarında takılıyorlar. Marketlerin önü gece saatlerinde sanki bir gece kulübünün kapısı gibi görünüyor.

Berlin’de Sokak Lezzetleri

Berlin’de sokak lezzetleri doğal olarak çok başarılı. Birbirinden iyi burger dükkanları, sosisliciler, pizzalar, asya mutfağından farklı seçenekler, tatlı seçenekleri... Tadına bakabildiklerimin hepsi çok iyiydi. Ama yeme içme konusunda üzerine çok konuşulacak bir şehir de değil. Bu konuda New York – Londra gibi şehirlerin yanında çok aşağılarda kalıyor.

Teşekkürler Azeri Kız

Berlin’de 4 güne sığdırabildiğim kadar şey sığdırdım. Telefonumun arıza yapıp uzun saatler boyunca bir Allah’ın kulu tarafından yardım edilmemiş olmam da çok iyi bir deneyim oldu. Kaldığım 5 yıldızlı Berlin otelinde gösterdikleri ilgi alakanın çok daha fazlasını Türkiye’deki bir pansiyonda görebilirsiniz. Telefonum kilitlendi, açılmıyor ve uzun saatler boyunca koca otelde ne bir şarj aleti bulabildim ne de beni merak edenlere yazmak için birkaç dakikalığına interneti olan herhangi bir bilgisayar... Günlerden pazardı ve tüm dükkanlar kapalıydı. Şarj aleti satın alayım desem o an onu da yapamıyordum. Otelden çıkarak şehrin ana meydanına kadar gitmek zorunda kaldım. Bir Allah’ın kulu sizin probleminizle ilgilenmiyor. İster uçağı kaçırıyor olun isterseniz daha farklı bir durumda... Neyse ki Starbucks’ta oturan Azeri bir kız kendi şarj aletini ve bilgisayarını bana vererek sorunumu çözdü...

Bu tip medeni ülkelerde durum böyle dostlar... Kimse kimseye kolay kolay dert olmaz, ama bir derdin varsa da kimsenin umurunda olmaz...

Berlin’de görülecek çok fazla müze, park, sokak ya da muhit var... Ben bunların bazılarını ziyaret edebildim. Buralara dair yazılanlar internetten aldığım bilgiler. Ben kendi gittiklerimi yazdım. Ancak Berlin’e giderseniz daha onlarca farklı ziyaret edilecek yer bulabileceksiniz. BMW Motosiklet fabrikası ve müzesi Berlin’de gitmek istediğim yerlerden biriydi. Bu derece yoğun olabileceğini asla düşünmezdim. Bu müzeye asla bir bilet bulamadım. Sistem, en yakın alınabilecek bilet tarihi için birkaç ay sonrasını gösteriyordu. Bir motosiklet tutkunuyum ve eğer bir daha gidersem biletimi mutlaka önceden alacağım...

Berlin’de Görülmesi Gerekenler

Gedenkstätte Berliner Mauer

Berlin Duvarı'nın bir zamanlar Almanya'nın bölünmüşlüğünü ve soğuk savaş dönemini simgelediği, ancak sonrasında insanların özgürlük arayışları sayesinde yıkıldığı önemli bir yerdir.

Museum Island (Müze Adası)

Museum Island (Müze Adası), Berlin'in merkezinde yer alan ve dünyanın en önemli müze komplekslerinden biri olarak kabul edilen bir turizm merkezidir. Adada, birbirinden farklı beş müze yer almaktadır.

Müze Adası, 19. yüzyılın başlarında Prusya Kralı III. Friedrich Wilhelm tarafından başlatılan bir müze projesidir. Adanın ortasına, 1824'te açılan ilk müze olan Altes Müzesi (Eski Müze) yapıldı. Daha sonra 1830'larda Neues Museum (Yeni Müze), 1855'te Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri) ve 1904'te Pergamon Müzesi eklendi. Böylece, Avrupa'nın en zengin müze koleksiyonlarından biri oluştu.

Müze Adası'ndaki müzelerdeki koleksiyonlar, Mısır sanatı, Antik Yunan ve Roma sanatı, İslam sanatı, Ortaçağ ve Rönesans Avrupa sanatı, Doğu Asya sanatı, Avrupa'nın 19. yüzyıl sanatı gibi birçok farklı sanat ve kültür tarihine ait eserleri içerir.

Müze Adası, 1999 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edildi. Adada yer alan müzeler, mimarisi, sanat koleksiyonları ve kültürel önemi nedeniyle dünya çapında tanınmaktadır.

Müze Adası'na gidenler, antik eserlerin yanı sıra Ortaçağ, Rönesans ve Barok dönemlerine ait sanat eserlerini de keşfedebilirler. Ayrıca, Almanya'nın ve dünyanın en önemli sanat eserleri ve kültürel miraslarından bazılarını da burada görme fırsatı bulabilirler.

Botanic Garden ve Müze

Eğer Berlin'de yeterince zamanınız varsa bütün günü ya da birkaç günü keyifle geçirebileceğiniz bir yer. Tropikal bahçe, orkideler, kaktüsler, eğreltiler, kamelyalar, etçil bitkiler, Avustralya ya da Akdeniz bitki örtüsünden birçok örneği içeren, birbiri ile bağlantılı kapalı bölümler, müze ve çok geniş bir açık alandan oluşan bir 'bahçe'. Bu kadar büyük bir alanı nasıl bu kadar bakımlı tutabiliyorlar, insan düşünmeden edemiyor.

East Side Gallery

East Side Gallery, Berlin Duvarı'nın en uzun korunmuş bölümlerinden biridir. Berlin'in Friedrichshain - Kreuzberg semtinde yer alan bu duvar parçası, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra sanatçılar tarafından resmedilerek, bir açık hava sanat galerisine dönüştürülmüştür.

East Side Gallery, 1990 yılında 118 sanatçının katılımıyla gerçekleştirilen bir açık hava sanat etkinliği sonucu oluşmuştur. Bu etkinlikte, Berlin Duvarı üzerindeki boş duvar parçaları, sanatçılar tarafından resmedilmiştir. Resimlerin konusu, genellikle Almanya'nın bölünmüşlüğü, özgürlük, barış ve insan hakları gibi konulara odaklanmıştır.

East Side Gallery, toplamda 1.3 kilometre uzunluğundadır ve yaklaşık 100 resim içermektedir. Galeri, turistler tarafından yoğun bir şekilde ziyaret edilmektedir ve Berlin Duvarı'nın tarihi ile ilgilenenler için önemli bir turistik mekandır.

East Side Gallery, zaman içinde çeşitli sebeplerle zarar görmüş ve restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Ancak, bu restorasyon çalışmaları, bazı tartışmalara neden olmuştur. Restorasyon sırasında bazı resimlerin kısmen veya tamamen yok edildiği ya da üzerine boyaların farklı bir şekilde sürüldüğü iddiaları ortaya atılmıştır.East Side Gallery, Berlin Duvarı'nın bölünmüş bir dönemi için bir anıt niteliğindedir ve tarihi önemi yanında, sanatsal açıdan da büyük bir değer taşımaktadır.

 

Kurfürstendamm

Berlin’in en jet-set bölgesi. En üst marka mağazalar, çok iyi restoranlar ve kafeler, geniş kaldırımlar ve harika cıvıl cıvıl insanlar... Burada alışveriş yapar mısınız bilemiyorum (ultra pahalı) ama sokaklarında dolaşmak çok keyifli.