Merhaba Yasemin Hanım, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Merhaba! İzgören Akademi’de Kocaeli Bölge Müdürü olarak görev yapıyor, aynı zamanda eğitmen ve danışman olarak çalışıyorum. Çalışma hayatına 20 yıl önce Yapı Kredi Bankası’nda başladım. Aslen Turizm ve Otelcilik Bölümü mezunuyum. Ardından girişimcilikle ilgili yüksek lisans yaptım. 7 yıl bankacılığın ardından, o işin bana göre olmadığını fark ettiğimde, ertesi gün işe gelmeyeceğimi belirterek istifa ettim. Ardından 3 yıl süreyle kendimi geliştirmek için bir takım eğitimler aldım. 2008 yılında Koçluk Eğitimi aldım. 2009 yılında İzgören Akademi’de Eğitim Uzmanlık Programı’na katıldım ve bir sosyal sorumluluk projesi olan Türkiye Uğur Böcekleri Projesi’nde gönüllü olarak görev aldım. Devam eden çalışmalar sonrasında, 2009 yılının sonunda İzgören Akademi Kocaeli Bölge Müdürlüğü’nü açtık. Son 8 yıldır da buradaki faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. 

İzgören Akademi olarak neler yapıyorsunuz, nedir faaliyetleriniz?

Biz eğitim ve danışmanlık şirketiyiz. Kurumsal ve bireysel eğitimler ile danışmanlık hizmetleri yürütüyoruz. Zaman zaman bireylerin ihtiyacına yönelik koçluk, danışmanlık programlarıyla onların kendilerini geliştirmek istediği alanlarda destek oluyoruz. Örneğin; ‘’Eğitim Uzmanlık’’ eğitimleriyle eğitmen olmalarına katkı sağlıyor ya da bireysel olarak hayatlarında gerçekleştirmek istedikleri hedefleri gerçekleştirebilmeleriyle ilgili koçluk ve danışmanlık hizmeti veriyoruz. Yanı sıra operasyonlarımızın %70’lik bir bölümü kurumsal gelişim faaliyetlerini içeriyor. Kurumsallaşma sürecinde gerçekleştirilmek istenen değişim ve dönüşüme hizmet edecek eğitimlerimiz var. Kurumların mevcut durumdan gitmek istedikleri yere ulaşılması için danışmanlık çözümleri ve beraberinde çalışanlarının da bu gelecekle ilgili stratejilerini destekleyecek yetkinliklerinin gelişimine dair destek sunuyoruz. Bu anlamda satış ve pazarlamaya ilişkin iletişim modülleriyle ilgili ya da yönetim becerilerine dair birçok eğitim programımız var. Kurumlarla gerçekleştirdiğimiz çalışmalar daha çok yıllara ve bazen aylara yayılmış programlar şeklindedir. “İvme” yani Akıllı Değişim Modeli gibi, kurumların gelişmelerine katkı sağlayacak özel çözümlerimiz var. Kurumların ihtiyacının ne olduğunun tespit edilmesiyle ilgili analiz çalışmasıyla başlıyor ve sonra bu ihtiyacı giderebilmek yani gereken gelişimi sağlayabilmek için hangi araçların kullanılacağı tespit ediliyor. Kurumla birlikte yürütülen işbirliği sonucunda, kuruma stratejik yol haritası ve gelişim hedefleriyle ilgili bir plan ortaya konuluyor. Ardından bu planın hayata geçirmesi sırasında danışmanlar zaman zaman mutfak tarafına geçip kurumla beraber yeni yüzünü, yeni stratejilerini, yeni planlarını oluşturuyorlar. Eğitmenlerimiz verdikleri eğitimlerle bu stratejileri desteklemek üzere çalışmalar yürütüyor. 

Kuruma Özel, “Terzi İşi” Eğitimler

Peki eğitimleriniz standart mı yoksa ihtiyaca yönelik yeni bir eğitim de yaratıyor musunuz? 

Birçok standart eğitim başlığımız bulunuyor. Bunlardan herhangi birine ihtiyacı olduğunu düşünerek kurum bizden bir talepte de bulunabiliyor. Ama biz öncesinde bir analiz yapıp onlarla birlikte kurumun mevcut durumunu masaya yatırıp neye ihtiyacı olduğunu tespit ediyoruz. Sonra çıkan eğitim başlıkları kuruma özel olarak şekillendiriliyor. Bizim sağlık, enerji, otomotiv ve birçok farklı sektörden müşterimiz var. Dolayısıyla her birinin ihtiyacı farklı. Eğitim ihtiyaçları ortak olsa bile içeriği tekrar onlara uygun,“Terzi işi” dediğimiz şekilde tekrar tasarlıyoruz. 

Yaptığımız bu çalışmaları çok farklı alanlarda uygulaya biliyoruz mesela; oryantasyon programı için tasarladığımız bir masa oyunu var ‘’CEO Olmak’’ isimli. Hem çalışanların gelişimini destekliyor hem de oryantasyonun bir parçası olarak kullanılıyor ve tamamen kuruma özel tasarlanan bir uygulama.

Liderlikten, satışa, monitörlükten yalın üretme kadar birçok eğitim başlığımız var. Ama her konuda eğitim veririz demiyoruz.Uzmanı olduğumuz alanlarda varlık göstermeyi seviyor ve en iyi yaptığımız işleri yapmayı istiyoruz. 

Kurumlara katkılarınız harika... Bireylere nasıl katkılar sağlıyorsunuz? 

Birçok alan var katkı verdiğimiz. Örneğin; kariyerini şekillendirmek isteyen bir öğrenci de olabilirsiniz, 15 yıllık profesyonel hayatını farklı bir yöne çevirmek isteyen bir beyaz yakalı da… Bir yöneticisinizdir ve kendinizi yöneticilik anlamında geliştirmek istiyorsunuzdur; o zaman yönetici koçluğu ile ilgili bir koçluk ya da danışmanlık alabilirsiniz. Henüz gelecekte neler yapmak istediğini bilmeyen bir öğrenci iseniz, kariyer alanında bir koçluk alabilirsiniz. Bazen bir yönetici liderlik yetkinliklerini, karar verme yetkinliklerini, stratejik planlama yetkinliklerini ileriye taşımak istiyor. O zaman yöneticilik koçluğu yapıyoruz ya da kendi yaptığımız eğitim programlarının içerisinde, eğitimlerin yanı sıra bu kişilere koç atıyoruz. Eğer bir satış programıysa bir saha koçu atıyoruz. Gerek sahaya çıktığında gerekse içeride geliştirmemiz gereken yetkinliklerini geliştirme sırasında birçoğuna yol arkadaşlığı yapıp daha hızlı ilerlemesini sağlıyoruz. Yani bu aynı zamanda yürüttüğümüz eğitim programlarını destekleyen birşey. Koçluk çalışması da son zamanlarda sıklıkla gerçekleştirdiğimiz bir hizmet. O yüzden bütün koçluk ihtiyacı hisseden kişileri bekliyoruz. 

Kendi Hayatının Lideri Ol!

Uğur Böcekleri Projesi’nden bahsedelim mi biraz?

‘’Türkiye Uğur Böcekleri Projesi’’ çerçevesinde gönüllü seminerler gerçekleştiriyoruz. Kurucumuz Ahmet Şerif İzgören’in başlattığı bu proje, 2005 yılından bu yana, tam 13 yıldır devam ediyor. Üniversitelere, cezaevlerine, çocuk esirgeme kurumlarına ve diğer kâr amacı gütmeyen kurumlara gidip ‘’Kendi Hayatının Lideri Ol’’ semineri veriyoruz, ki bu bağlamda bugüne kadar 3.570 seminerle 405.696 kişiye ulaştık. Ben, ekibimiz ve tüm eğitmenlerimiz proje kapsamında gidip gönüllü seminerler veriyorlar.  Bu seminerlerde kurumsal değerlerimizde olan girişimcilik, yurt sevgisi, iş kalitesi, dürüstlükve hoşgörüden bahsediyoruz.

Projede sponsorluk desteği var mı?

Hayır, hiçbir sponsorluk desteği yok. Proje, kendi imkanlarıyla yürüyor. Şerif Bey bu proje için ‘’Biz yaptığımız işin zekatını böyle veriyoruz.’’ diyor. Bilgi üretiyoruz ve yine insanlarla buluştuğumuz  nokta da bilgi. İnsanların hayatına dokunabilmek, onlara faydalı olabilmek amacımız. Her yıl da bize katılmak isteyen gönüllüler için programlar açıyoruz. Onlar da gerekli eğitimleri aldıktan sonra yaşları, işleri, konumları gereği birtakım kriterleri karşılarlarsa bu gönüllü projeye dahil olup seminerler veriyorlar. Üniversiteler ve AIESEC ile de birçok defa gönüllü seminer ve eğitim çalışmamız oldu. Genel müdürümüz Umut Sav da eski bir AIESEC başkanı.

Farklı illerde yeni şubeler açılması planlanıyor mu?

Nisan ayında açıldı İzmir ofisi. Bu noktada hem bölgedeki potansiyel hem de ihtiyaç belirleyici oluyor. Bununla birlikte neden Türkiye’nin her bölgesinde İzgören Akademi Bölge Müdürlüğü olmasın? Tek düşündüğümüz şey orada bir finansal kapasite olup olmadığı değil, aynı zamanda biz de ‘’O yöre halkına ve o coğrafyaya nasıl bir katkı sağlayabiliriz?’’ diye düşünüyoruz. Bu bizim için de büyük bir zenginlik oluyor. Samsun Bölge Müdürlüğü, çok farklı bir coğrafyada ve çok farklı bir kültürle, hem ekonomik hem sosyal anlamda bizi besliyor. Antalya Bölge Müdürlüğü keza öyle. 

Kocaeli Bölge Müdürlüğü hangi illeri kapsıyor?

Kocaeli Bölge Müdürlüğü; Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce, Kastamonu, Bartın, Karabük ve Zonguldak olmak üzere toplam 8 ildeki operasyonları yürütüyor. 

Kurucunuz Ahmet Şerif İzgören’den bahsedebilir misiniz?

Şerif Bey halen yönetim kurulu başkanımız. O da bütün eğitmenlerimiz gibi seminerler gerçekleştiriyor. Birçok şirket ile bir araya geliyor. Aynı zamanda bir yazar kendisi; kitap yazıyor. Şerif Bey’in kurucusu olduğu, bizim eğitmenlerimizin ve birçok kıymetli yazarın da kitaplarının yayınlandığı ‘’Elma Yayınevi’’ adında bir de yayınevimiz var. Kardeş kuruluşlarımızdan bir tanesi de yine Şerif Bey’in girişimcisi olduğu ‘’Karaoklar Organik Tarım Çiftliği.’’ Yani Şerif Bey için sıkı ve başarılı bir girişimci diyebilirim.

Krizde Yapılması Gerekenler

Malum son dönemlerde işletmeler için bir kriz tehdidi söz konusu, bu konuda neler önerirsiniz?

Dönem Mersin’e değil tersine gitme dönemi…

İzgören Akademi olarak 22 yıldır iş ortaklarımızla bir aradayız. Birçok farklı ve zorlu dönemden birlikte geçtik. Ama dönemin sıcak gündemi gereği bazı tespitleri paylaşmak doğru olur diye düşünüyorum. Her şey stabil ve durgun giderken inovasyon ihtiyacı oluşmaz. Yeni bir iş yapma şekli, gelişim ihtiyacı ya da yapılan işe başka bir gözle bakılması gerekliliği bu dönemin konusu. Gördüğümüz örnekler, bu tür krizlerin bazı kazananları olduğu yönündedir. Bu tespiti yaparken danışmanlık ve eğitim hizmetleri verdiğimiz firmalardan hareket ediyoruz. Herkesin tersine bu kurumlar, kriz dönemlerinde kolayı seçip eğitim ve danışmanlık bütçelerini düşürmek yerine, tam tersi arttırarak göremediklerini görür hale geliyorlar. İş yapma şekillerinde sistemli ve faydalı modeller oluşturulmasına kapı açıyor ve sahipleniyorlar. Bu gibi dönemlerde kurumun ayakta kalmasının önemli kriterinin insan olduğunu görerek aidiyeti, bilgiyi ve gelişimi destekleyecek eğitimlerle süreçte basamak atlayabiliyorlar. Günün sonunda belirsizlik ya da kriz ortamı düzenli hale geldiğinde bu kurumların başlangıç noktasından çok üst bir seviyeye geldiğini görebiliyoruz. Bu tip kurumlar yaşam döngülerini ve çalışan memnuniyetlerini sürdürebilir bir pozisyona getirmiş oluyorlar. Bu sebeple kendini işinde uzmanlık seviyesinde tutan danışman ve eğitmenlerimizle bizi yoğun bir mesai bekliyor diye düşünüyorum.

Eğitim tarzınızı nasıl tarif edersiniz?

İzgören Akademi eğitimleri önceliğinde fayda olan ve interaktif yani katılımcının tüm gün boyunca keyifli de vakit geçirmesini sağlayan eğitimlerdir. Bunu gerçekleştirirken kişinin ihtiyacı olan bilgiyi paylaşıyoruz ve günün sonunda eğitimin isabet ettiği yetkinlikleri kazandırmayı amaçlıyoruz. Yetişkinlerin eğitim atmosferi içerisinde gerçekten dikkatle, sıkılmadan ve sürekli eğitimde kalarak takip edebilmeleri adına katılımcının ilgisini yüksek tutacak türden bir eğitim tarzımız var. Y kuşağının bir videoyu sıkılmadan izleme süresi yaklaşık 1,5 dakika ve bir yetişkinin bir sınıfta dikkatlice dinleyebilme süresi yaklaşık 8 ile 22 dakika arasında değişiyor.  O yüzden tüm gün boyunca süren faaliyetlerde, eğitim içeriğinde mutlaka yetişkin öğrenme ilkelerine uygun interaktif uygulama ve katılımcıyı işin içerisine dahil eden, didaktik anlatımdan uzak, etkin bir aktarma biçimi sunuyoruz. 

Bununla birlikte, eğitimlerimizin neredeyse tamamı, bireysel ya da kurumsal olarak, hocalarımız tarafından gerçekleştirilen video kayıtlarıyla uzaktan eğitim portalımız VİZGO ile de izlenebiliyor.

Deneyimleyerek Öğrenmek

Eğitim çalışmalarınızdan birkaç örnek verebilir misiniz?

Bazen kişilerin iş konuları dışında da ihtiyaçları olabiliyor. Örneğin ‘’Nefes Atölyesi’’ gerçekleştiriyoruz ya da motivasyona ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz bir gruba ‘’Ritim Atölyesi’’ yaptırıyoruz. Bazen de hep birlikte outdoor bir aktivite yapabiliyoruz. İnsanların kendilerini keşfetmesini sağlayacak ve gelişim rotalarını oluşturabileceğiniz farklı araçlarımız da bulunuyor. Örneğin “Point of You” adındaki çalışma, kişinin ihtiyacını belirleyip o ihtiyacını gidermeye yönelik bambaşka bir vizyon sunuyor. Liderlik ve Takım olmaya dair öğretileri hep birlikte yelkenli kullanarak deneyimliyoruz. İnsanlar artık sadece anlatımdan, kitaptan, slayttan ya da videodan değil deneyimleyerek öğrenmeyi arzu ediyorlar. İnsanların duyduklarının %10’u, gördüklerinin %20’si ve deneyimlediklerinin yani yaptıklarının %70’i akıllarında kalıyor. Dolayısıyla eğitimlerin içerisine mutlaka deneyimlemeyi katıyor olmak lazım. 

Çok enerjik, sağlıklı ve güzel görünüyorsunuz. Sırrınız nedir?:)

Tek kelime ile motivasyonHayatınızdaki bütün şartlar iyi olsa bile yine de iç motivasyonunuz çok yüksek olmayabilir. Dolayısıyla insanın iç motivasyonuna dair yatırım yapması gerekir. Bunun beraberinde çok uzun yıllar önce hayatıma girmiş olan koçluk yaklaşımı ve “Her zaman bir yolu vardır.” bakış açısı da moralimin kolay düşmemesini, düşse bile kısa sürede tekrar çıkmasını sağlıyor. İnsan hayatı sevdikçe hayata karşı daha özenli oluyor. Dolayısıyla kendisine karşı daha özenli oluyor. Metabolizmanızın hızlı olması da bence yaşam enerjinizin yüksek olmasıyla doğru orantılı. İnsan ne denli depresif, ağır duygu durumu içerisinde olursa o denli de vücudunu bırakıyor. Ne kadar yaşam enerjisi yüksekse ya da hayatı yaşamaya dair isteği fazlaysa vücut da o kadar da destekliyor onu. İşimi gerçekten seviyor olmam da önemli bir etken. Hobimden para kazanıyor durumdayım. Kendi kendime koçluk yapıp “Nasıl bir iş yapmak istiyorsun?” diye sordum. Cevabım “Faydalı bir iş yapmak istiyorum, insanların hayatına dokunsun istiyorum.” oldu. Birçok iş öyle hiç şüphesiz ama “Sen mevcut kimliklerinle ya da senin gelecek hayalin içerisinde bu nasıl tanımlanır ve nasıl vücut bulur?” diye sorduğumda, o gün itibariyle, bunun eğitmenlik olduğu ve bunu bu sektörde yapabileceğimin sonucuna vardım. O günden bugüne fayda ve insan odaklı bir iş yapabilme gayesiyle, gerçekten keyifli ve zevkli biri iş yapıyorum. Yanı sıra bu iş öncelikle beni de geliştiriyor. Ben de her yıl kendi gelişimim adına bir takım yıllık hedefler koyuyorum. Geçtiğimiz yıl yoga eğitimi programına katıldım. Bu yıl yazarlıkla ilgili bir programa katılma hedefim var. 

Mutluluğun Sırrı

İç motivasyonumuzu nasıl sağlarız peki?

‘’İnsan öğrenmeyi bıraktığı gün yaşlanır.’’ diyor Henry Ford. Kişinin öğrenmeye ve kendini geliştirmeye dair çabası sürdükçe hem genç kalacak hem de beraberinde daha iyi hissedecektir. Bence üretiyor olmak gerçekten insanı her daim mutlu kılan şeylerin başında geliyor. Bunun bir somut çıktısı olmasına gerek yok. İnsanın kendisine katkısı ya da diğer insanların faydasına birşeyler yapması da üretimdir. Yaptığınız şey size ya da başkasına iyi hissettirirse, o günün sonunda kesinlikle hayatın anlamı da bulunuyor. Çünkü insan en çok anlam bulduğu şeyleri yaptığı zaman tam anlamıyla tatmin oluyor. Bu tatmin hayata karşı bağlanma isteğinizi de arttırıyor. İşi bu kadar seviyor olmak, peşinden bu kadar uzun süre soluksuz koşuyor olmamın sebebi de gerçekten benim hayatımın anlamına karşılık gelmesinden kaynaklı. İnsanlara anlamlı bir iş verdiğiniz zaman orada çok büyük performans gösterir ama onun için hiçbir anlam ifade etmeyen birşeyleri yaptığında insanın ayakları geri geri gider.O işin sonunda elde edilecek hedef her neyse onu kişinin istiyor olması ve bunun gerçek niyetiyle örtüşüyor olması son derece önemli. Çünkü insanların hedefleri olmadığında ve yapacak birşeyleri olmadığında motivasyonları düşüyor. Ama sadece hedef odaklı ya da sonundaki ödülü alma odaklı olmamalılar. Anlam bulurlarsa, sürece de odaklı olurlar. Sürece odaklı olmak da bizi çok daha fazla azimli olmayla ilişkili geliştirir. Ama sadece sonuç odaklı, yani sonunda elde edilecek şeyin motivasyonunu yaşıyorsak içimizde, bu bizi çok daha fazla hırslı olmaya götürür. Bu da pek olumlu sonuçlar doğurmaz yada hissettirmez diyelim. 

Hırs demişken, ne ölçüde olmalı?

Hırs, kelime anlamı ve kökü itibariyle şiddetli istek manasına geliyor. Bence şiddet ifadesi hırsa olumsuz bir anlamda yüklüyor. Hiç olmamalı diyebiliriz ama “azim” yaklaşımı ile değiştirdiğimizde kesinlikle kişinin daha çok işine yarar ve faydasına olur. Çünkü hırs sonuç odaklılıktır ve sonuç beklentisinden kaynaklıdır. Azim de eylem ısrarını ifade eder. Dolayısıyla ulaşmak istediğimiz hedef için her sabah kalkıp “Neden olmuyor, hadi olsun, evren bana bunu versin…” gibi bir yaklaşım bizi mutlu sona götürmediği gibi negatif duygular yükleyerek pes etmemize neden olabilir. Her gün uyandığımızda “Ben bugün ne yapmalıyım, hangi eylemle yola çıkmalıyım, bu olmadı yerine neyi koymalıyım?” diye hem çözüm hem eylem odaklı bir yaklaşım sergilerse yani sürece odaklanırsa çok daha mutlu ve başarılı olur. Dolayısıyla kişinin yaklaşımıhırs değil istediklerini gerçekleştirme noktasındaki kesinlikle “azimli olmak” olmalı. 

İş dışındaki keyiflerinizden bahsedecek olursak…? 

Spor yapmayı seviyorum. Özellikle kışın kayak yapmayı çok seviyorum. Yoga ve reformer pilates yapıyorum. Kitap okumaktan keyif alıyorum. Seyahat etmeyi ve keşfetmeyi seviyorum. Seyahatten önce gideceğim yerle ilgili kitapları okuyorum ya da filmleri izliyorum; tarihiyle ilgili oradaki bir sanatçıyla ilgili ya da orayı popüler yapan şeyin hikayesini öğreniyorum… Seyahatim bu şekilde çok daha keyifli geçiyor. Müzikalleri seviyorum. Ve konuda Londra kesinlikle ziyaret edilmesi gerektiğini düşündüğüm en favori şehrim.

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz Yasemin Hanım. İnsanların hayatlarına dokunmaya, devam ettiğiniz ve mutluluğunuzun daim olduğu bir yaşam dileriz.