Kalp krizlerine bağlı ölümler, ülkemizde ve dünyada ölüm nedenlerinin ilk sırasında yer almaktadır. Kalp krizleri kalbin kendi atardamarları olan koroner damarlarının tıkanıklığı sonucu oluşur. Tıp dilinde “Koroner Arter Hastalığı” olarak bilinen bu hastalıkta, koroner atardamar sadece daralmış ve kan akımı tam olarak durmamışsa erken müdahale ile kalp krizi engellenebilir. Ancak tam tıkanıklık oluşmuş veya erken müdahale yapılmamışsa kalp kasları oksijenli kanla temas edemez ve kangren oluşur. Yani kalp krizi gerçekleşir.

Koroner arter hastalığı, günümüzde her yaşta görülse de, 40 yaş sonrasında daha fazla görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre daha sık görülmektedir. Ancak kadınlarda menopoz dönemi sonrası durum eşitlenmektedir. Bu hormonun azaldığı menopoz sonrası dönemde kadınlarda kalp krizi riski artar. 

Kalp krizlerinin en belirgin bulgusu göğüs ağrısıdır. Tipik olarak göğsün ortasından başlayan, boyun, sırt ve sol kola yayılan bir ağrıdır. Ağrı; bazen efor sonrası, bazen stres, kaygı, sevinç gibi duygusal bir durum sonrası olabilir.  Efor sonrası gelip dinlenince geçiyor ise kalp damarlarında daralma söz konusudur. Eğer eforla geliyor ve 10 dakikadan fazla sürüyor ise kalp krizi geçiriyor olabilirsiniz. Her iki durumda da acilen bir sağlık kuruluşuna başvurmalısınız. Unutmayın, göğüs ağrısı ihmale gelmez!

Peki kimler risk altında? Aslında risk faktörlerini “önlenebilir” ve “önlenemez” risk faktörleri olarak; iki grupta incelemek daha doğru olabilir.

Önlenebilir risk faktörleri arasında; sigara kullanımı, obezite, hipertansiyon, yüksek kolesterol, fiziksel aktivite azlığı, alkol tüketimi ve stres sayılabilir.

Önlenemeyen risk faktörleri arasında ise; ileri yaş, erkek cinsiyet, aile öyküsü ve şeker  hastalığı ilk sıralarda yer almaktadır. Koroner arter hastalığına yol açan risk faktörlerinin bilinmesi, koruyucu önlemlerin alınması, hastalığın tedavisinden daha da önemlidir.

Koroner arter hastalığının tanısı koroner anjiografi tetkiki ile koyulur. Halk arasında bilinenin aksine anjiografi işlemi tedavi metodu değil teşhis metodudur. Koroner arter hastalığı tanısı sonrası tedavi planı kişiye özeldir. Tedavi planı; hastadaki belirtilere, hastalıklı damar sayısına, darlığın derecesine, kalp kasının kasılma gücüne, hastanın ilaç tedavisine yanıtına, yaşına, şeker hastalığının varlığı gibi değişkenlere göre değişebilmektedir. Bu karar kardiyoloji ve kalp ve damar cerrahisi uzmanlarınca ortaklaşa değerlendirilerek verilir. Bu nedenle tedavi, hastaya göre özel belirlenir. Bu tedavi bazen ilaç, bazen anjiografi laboratuvarında stent , balon gibi yöntemlerle olabilmektedir. Ancak, çok damarda ve uzun darlıklar gibi özellikli durumlarda koroner arter bypass cerrahisi gündeme gelmektedir. 

Koroner arterlerdeki darlıkların ilerisine, vücudun başka yerlerinden alınan damarlarla damar köprüleme işlemine “koroner arter by-pass cerrahisi” denir. Burada kullanılan damarlar atardamar veya toplardamarlardır. En sık kullanılan damarlar: göğüs kemiği altından ve koldan alınan atardamar ile bacaktan alınan toplardamarlardır. Bunların seçimi, hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Son yıllarda küçük kesiler ve endoskopik yöntemlerin devreye girmesi ile koroner arter bypass cerrahisinde, hem kozmetik hem de hızlı iyileşme açısından oldukça iyi sonuçlar alınmaktadır. 5-6 cm’lik kesiler ile yapılan bu ameliyatlarda endoskopik yöntemlerle damarlar çıkarılmakta iyileşme ve hastanede kalma süresi kısalmaktadır.

Günümüzün modern ameliyat teknikleri ve teknolojisi sayesinde hastalar, açık kalp ameliyatından çok kısa bir süre sonra (yaklaşık 5-7gün) hastaneden taburcu olabilmekteler. 2 hafta içinde, hiçbir kısıtlama olmadan (araba kullanmak ve cinsel yaşam dahil) normal yaşamlarına dönebilmektedirler.

Bunun yanında koroner bypass cerrahisinin uzun dönem sonuçlarının da başarılı olduğunu belirtmekte fayda var.

Sağlıklı günler dileğiyle…

Prof. Dr. Ersan ÖZBUDAK