Sevgili Time Kocaeli okurları;

Sıcak bir ağustos akşamından hepinize merhabalar. Yazlığımın balkonunda sakin ve huzur içinde otururken, ağustos ayının girmesiyle seslerinin adeta göklere yükseldiğini düşünmeye başladığım ağustos böceklerinin melodisini dinlemeye başladım bile. O melodi ki, çoğu insanı rahatsız ederken bana hep hazan mevsimini, yani bölgemizin mevsimsel özelliklerine göre yaklaşan sonbaharı hatırlatır. Akşamın sessizliğe bürünmeye başladığı saatlerde çok daha güçlü fark edilen o tuhaf müziğin baskın bir şekle girdiği anlarda, ben çocukluğumun ve bütün çocukların en iyi bildiği “Ağustos Böceği ve Karınca” masalını hatırlarım. Karınca kardeş bütün yaz çalışırken, yan gelip yatarak eğlenen ağustos böceğinin bizlere vermek istediği mesajı hatırlarım. Ancak, yıllar sonra bir araştırma sonucunda bu masalın aslının böyle olmadığını ve zavallı ağustos böceğinin günahına girmiş olduğumuzu öğrendim.

Ağustos ayının adını taşıyan bu canlı gerçekten yan gelip yatarak ve eğlenerek mi geçiriyormuş yaz aylarını?

Tembel miymiş  yani?

Peki nasıl?

Belki bilmeyeniniz vardır. Hadi gelin anlatayım…

Ağustos böceği hayata gözünü Ağustos ayında açarmış ve ağustos ayından sonra da yaşamazmış. Aslında toprak altında ağaç kökü ve öz suyu emerek 17 sene yaşarlarmış. Yani uzun seneler toprak altında çalışırmış. Bu zaman sonunda, yaz mevsiminde topraktan çıkarmış. Toprak altından çıkmasının nedeni neymiş biliyor musunuz? Yaşamının kalan son haftalarında bir eş bulmak ve neslinin devam etmesini sağlamakmış. Zavallıların kimseye en ufak bir zararı olmamasına rağmen birçok canlının en lezzetli yiyeceklerinden biriymiş. En tuhafıysa asla kış aylarını göremezmiş. Çünkü yeryüzüne çıktıktan sonra eğer başka bir canlı tarafından yenmezse, dört haftalık ömre sahipmiş. Peki La Fontaine’nin meşhur masalına karşın gerçek neymiş? Zavallı Ağustos Böceği, çocuklara yıllarca yanlış anlatılmış!                                                              

Sıcak bir Ağustos günüydü. Ağustos Böceği, bir ağacın dalında güzel sesiyle aralıksız ötüyordu. Yerdeki karıncalardan biri ona alaycı bir şekilde “Şarkı söylemekten başka şey bilmez misin arkadaş? Biraz bizi örnek al da, sen de çalış” dedi. Ağustos Böceği: Bak karınca kardeş, siz beni yanlış tanımışsınız. Ya da hiç tanımamışsınız. Ben yıllardır çalışıyordum. Şu ağaç dalından daha bugün yeni geldim.” dedi. Bunu duyan karınca çok şaşırdı. Sırtındaki yükü yere indirip, bir sinyalle diğer karıncaları çağırdı ve Ağustos Böceğinin yanına toplandılar. “Şu hikâyeyi tam olarak anlatsana” dedi karınca. “Peki anlatayım” diye cevap verdi ağustos böceği. “Bir zamanlar, bir ağaç dalının yarığına bırakılan minik bir yumurtaydım. Yumurtadan kurtçuk olarak dışarı çıktım ve toprağa düştüm. Hızlıca toprağı kazarak ağaç köklerine ulaşmam gerekiyordu. Çünkü hayatta kalabilmem için ağaç köklerinin öz suyu ile beslenecektim. Tam 17 yıl. O kökten o köke toprağı kazıp durdum. Gözlerim kapalı ve ses çıkartmadan, sabırla çalıştım. Sonunda yeryüzüne çıkma zamanım geldi. Üzerimdeki toprağı silkelemek için kanat gerekiyordu ama ortada kanat da yoktu. Fakat kısa sürede kanatlarım oluştu. Nihayet uçmayı başardım. Ve işte bu ağacın dalına kondum. Hiç susmayışımın sebebiyse tüm canlılara ve arkadaşlarıma sesimi ulaştırabilmek, neslimin devamını sağlamak. Karıncaların biri şöyle dedi. “Biz kış için yuvalarımıza yitecek taşırız. Sen kışın ne yiyeceğini düşünmez misin?” Ağustos böceği “Hayır” dedi. “Benim o kadar vaktim yok ki. Kışı hiç göremeyeceğim. Yaşamak için iki haftam var. Biz sadece ağustos ayında yaşarız”. Karıncaların hepsi çok üzüldü. Karıncaların lideri şöyle dedi.                              

“Arkadaşlar, hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bir daha olayın sebeplerini veya hikmetini bilmeden hiç kimseyi küçümsemeyin, eleştirmeyin”. Karıncalar, ağustos böceğinden özür dilediler ve boyunlarını bükerek vedalaştılar.

 Eh dostlar mesaj alındı sanırım. Zaten anlayana sivrisinek ve davul zurna misali yeter…