Öncelikle Merhaba, röportajımıza sizi tanıyarak başlamak istiyorum. Bize kendinizden bahseder misiniz? 
Merhabalar, ben Aynur Yazıcı Karadenizli. Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum ve ilk mezunlarından birisiyim. Daha sonra, uzmanlık sınavını kazanıp, Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanlık eğitimimi tamamladım. Daha sonrasında Bursa, Yenişehir’de uzmanlık mecburi hizmetimi sürdürürken, Kocaeli Üniversitesi’ne uzman olarak başvurdum, kabul edildim ve akademik hayatıma böylelikle başladım. Göreve başladıktan 1.5 yıl sonra yardımcı doçent, 4 yıl sonrasında doçent ve 2009 yılında da profesörlüğümü aldım. Akademik ilerlemem bu  şekilde gerçekleşti. Şu anda Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesiyim ve aynı zamanda da Temel Tıp Bilimleri bölüm başkanıyım. 

Hocam; Koronavirüs ortaya çıktığından beri birçok farklı isim ile anıldı. Örneğin öncesinde hastalığın adından Korona olarak bahsedildi. Korona bir aile dendi, ondan sonra birden Covid-19 oldu, sizler bahsederken adının Sars-Cov-2 olduğunu söylediniz. Ben şunu öğrenmek istiyorum; Bu hastalığın adı nedir?
Haklısınız. Toplumumuz bir anda birçok Latince isim ile karşılaştı. Çünkü bu bir salgın ve ilk kez hayatımıza girdi. İlk zamanlar etkeninin adı tam olarak bilinmediği için birçok farklı isimlerle anıldı. Bir aile düşünün. Bu ailenin fertlerinden bir tanesi de bu salgına neden olan Sars- Cov-2 dediğimiz virüs. Asıl adı bu. 2 olarak adlandırılmasının sebebi; 2002 yılında Sars yine Çin’de, sınırlı bir bölgede, en az 5-10 kat daha fazla öldürme oranına sahip bir virüs olarak ortaya çıkmasıdır. O dönemde farklı kıtalarda tek tük olgular vardı fakat bu sınırlıydı ve bulaşıcılığı şu anda yaşadığımız salgındaki kadar yüksek değildi. 
Bu yüzden, o dönemde Dünya’da şu anda yaşandığı gibi ani bir olgu sayısı artışı ile karşılaşılmadı. Demek ki Korona virüs ailesi var. Bu ailenin bazı üyelerini ufak tefek enfeksiyonlarla, örneğin gribal enfeksiyon, halsizlik, boğaz ağrısı, hafif ateş yüksekliği şeklinde, bazen öksürük olarak biz bunları geçiriyoruz. Böyle mevsimsel enfeksiyon şeklinde seyrediyor. Dört tanesi bu şekilde. Bir tanesi özellikle Orta Doğu’da Sars’a benzeyen Mers (Orta Doğu solunum sendromu) dediğimiz, hastalığa sebep olan virüs. Demek ki Sars, Mers bir de diğer mevsimsel Korona virüsler var bu ailenin içerisinde. Mers ve Sars’tan çok çekiniyoruz çünkü öldürme gücü yüksek, bulaşıcılığı yüksek. Özellikle Mers Korona Virüs ailesinin öldürme oranın en yüksek üyesi. Şimdi SARS-COV2’ye gelelim. Bu virüs şu anki pandemiye neden olan virüs. Bu virüsün diğer aile üyeleriyle de benzerlikleri var. Mers’e de benziyor, özellikle %60- 70 oranında Sars’a benziyor. Farkı nedir? Neden 2. bir virüs olarak tanımlandı? Çünkü bulaşıcılığı çok daha yüksek. Çok daha çabuk bulaşıyor.

"TIPTA DAMLACIK ENFEKSİYONU DEDİĞİMİZ, KONUŞURKEN AĞIZDAN SAÇILAN TÜKÜRÜKLER YOLUYLA BULAŞAN HASTALIKLARDAN ÇOK KORKARIZ." 

Kanla bulaşan hastalıkta insanları bilinçlendirdiğinizde, örneğin kan alırken, gerekli önlemler alınır ve bu bulaş yolunu kesebilirsiniz. Ama damlacık yoluyla, toplumda, otobüste, çok yakın arkadaşımızla sohbet sırasında bulaşı çok daha kolay oluyor. 
Covid-19 ise hastalığın ismidir. Dünya Sağlık Örgütü başlangıçta bir isim karmaşası olduğu için ilk virüsün adını farklı yayınlandı, sonrasında etkene Sars-Cov2 dendi hastalığa da Covid-19 dendi. 19 denmesinin sebebi ise hastalığın ilk defa 2019 yılının Aralık ayında görülmesidir. 

Hastalık süresince maskenin önemi nedir?

Maske önemli, ilk başlangıçta şöyle bir yaklaşım hâkimdi; önce hasta olanlar taksın dedik. Bu şekilde uygulanması başarılamadı. Aslında şu an taktığım maskeyi ben sizleri korumak için takıyorum. Maskeyi takarak etrafımızdakileri koruduğumuz zaman, bulaşmayı engelliyoruz. 

‘ÇALIŞMALAR GÖSTERMİŞTİR Kİ, EN BASİT MASKE BİLE BELLİ ORANDA BULAŞMAYI ENGELLİYOR’ 

Hasta eğer pozitif ise, virüs taşıyorsa bizler muayene ederken daha da dikkatli olmalıyız. Sokakta taktığımız maske yeterli olmayacağı için tıbbi maske kullanıyoruz, çünkü hasta ile ilgili girişimlerde bulunuyoruz. Mesela; örnek alıyoruz ve hastanın maskesini çıkartmak zorundayız. Ya da durumu ağır ise entübe ediyoruz. 

MASKENİN TARTIŞILACAK BİR YÖNÜ YOK 
Sadece maskenin kullanım süresi, değiştirilmesi tartışma konusu olabilir. Ben maskelerin günlük değiştirilmesini öneriyorum. Bir de maskeyi uygun takmak çok önemli. Maskelerin çeneye indirilmesini veya kola takılmasını hiç uygun bulmuyorum. Burnun kısmından hava geçişi mutlak surette engellenmeli. 

‘TOPLUMDA HASTALIĞI SESSİZ GEÇİREN ÇOK AZ’ 
Yapılan çalışmalarda, hastaların antikor dediğimiz kandaki koruyucu proteinlere bakıldı ve bunların çok fazla olmadığını gördük. Demek
ki, bizde bu hastalığı sessiz sedasız geçirenler fazla değil. Çünkü
kanda koruyucu proteinleri yok. Grip olan birisi bu virüsü aşılansa da aşılanmasa da sessiz sedasız atlatıyor. Toplum birkaç ay sonra gribe direnç kazanmış oluyor.
Bu hastalık ise bir defa çok daha bulaşıcı, hafif atlatan insan sayısı çok fazla değil. O zaman durum gösteriyor ki, bizler elimizden gelen en iyi şekilde kendimizi korumalıyız. Konuşmamızın başında Koronavirüs ailesinden bahsettik. Koronavirüs ailesinin üyeleri mevsimsel hastalıklar oluşturuyor aslında. Bu da ona benziyor ve benim çekincem, bireysel görüşüm; bu hastalıkla mevsim mevsim karşılaşacağımız. Yani bu virüsle yaşamayı öğreneceğiz... Çok büyük bir değişime uğramazsa... 

Peki, bu hastalığın bulguları nedir? 
Belli başlı bulgular var, öksürük, ateş, halsizlik gibi. Çin’de % 90 civarında bu bulgular görülürken, biz de bu bulguların görülme oranı % 46. Bunlar toplumlara göre değişebiliyor. Kimi ülkelerde hastaların tat alma, koku alma duygusu gitmiş ama bizde bu oran %5’lerde. Türkiye’de an fazla görülen bulgular; öksürük, halsizlik, boğaz ağrısı ve ateş. 

TEMAS AZALTILMALI 
Yabancı insanlarla temasımızı mutlaka azaltmamız lazım. Otobüslerde, toplu alanlarda mutlaka maske takılmalı. Mümkün olduğunca doğada, açık havada bulunmalıyız. Kapalı yerde düğünler asla yapılmamalı. El yıkama sayımızı mutlaka arttırmalıyız. Yüzümüzle teması minimuma indirmeliyiz. Fakat en önemlisi hastalık hastası da olmamalıyız. 

Sürü bağışıklığı diye bir şey var mı? Biz şu an bunu mu yaşıyoruz?
Şimdi dünyada sürü bağışıklığını devlet politikası olarak İsveç ve İngiltere uyguladı. Fakat İngiltere hemen geri adım attı. Neden? Çünkü bu virüs çok bulaşıcı. Sürü bağışıklığında hasta olan kişi eğer ki virüsü etrafındaki 1 veya 2 kişiye bulaştırıyorsa onlarda sürü bağışıklığı daha iyi uygulanır. Fakat Koronavirüsü’nde hasta olan kişi çevresindeki 3 ile 6 kişi arasında kişiye bulaştırıyor. Böyle yüksek bulaştırma oranına sahip olduğu için de, sürü bağışıklığı politikasının bu virüs için uygulanması doğru olmaz 

Sizden son olarak, süreçle ilgili toplumuza mesajlarınızı vermenizi istiyorum.

Yaşadığımız bu salgın son olmayacaktır diye düşünüyorum. Bu yüzden bazı alışkanlıkları oturtmamız lazım. Kolay değil, yapı olarak sıcakkanlı bir toplumuz. Hijyen kurallarına uymalıyız. Çok kalabalık yerlerle ilgili; yoğunluğun az olduğu sabah saatleri tercih edilmeli, ya da daha geç saatlerde gidilmeli. Bence biraz daha doğaya dönmeliyiz. Bilimsel çalışmalarla Virüsü yakından takip etmeliyiz. Kim bilir, belki de zamanla sıradan bir soğuk algınlığı virüsü gibi olacak, umarım öyle olur. Kocaeli için ise halen daha risk var, her zaman önlemlerimizi alıp, dikkatli olmalıyız. İnsanların yüzüne öksürmemeli, hapşırırken mutlaka ağzımızı kapatmalıyız. En büyük bulaştırıcının bizler olduğunu unutmamalıyız...