Korona salgınından bu yana çok hasret kaldığımız bu sözcüğü artık haykırmak istememizin hepiniz tarafından malum olduğu bu günlerde “Kahveye Bekliyorum” sözcüğü üzerine söylenecek çok şey var.  

Kahvenin insan üzerindeki çeşitli etkileriyse anlatmaya değer. Bende bu ay sizlerle dostluğun ve arkadaşça paylaşımın, dertleşmenin simgesi olmuş “ Kahve” üzerine yapmak istiyorum sohbetimi.  

Bazıları sabah içerse kendine geldiğine inanmıştır. Kimisi tüm günün yorgunluğunu aldığını söyler. Kimiyse yemeğin üzerine içmek dünyanın en büyük keyfi der. Ama kim ne derse desin “Gönül sohbet ister, kahve bahane” görüşüne tüm kalbimle katılıyorum. Çünkü gönülden gönüle uzanan bir köprüdür ve dostun dosta vereceği nasihatin harcı, betonudur kahve. Vefadır. Sevinçtir. Mutluluktur... 

Bir itirafın, gizli bir duygunun, sevgiliye açılmanın en iyi ve en verimli yolu bir fincan kahveden geçer desem, bilmem bana katılır mısınız..? İşte böyle bir sihirli iksire sahip özel bir içecektir kahve. 

Peki şu kırk yıl hatır meselesine gelecek olursak, yani hani derler ya “ Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” diye. Hiç merak ettiniz mi? Neden bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olsun ki?   

Ben bunu bir büyüğümden dinlemiştim. Belki duymamış olabilirsiniz. Hadi gelin bu hikâyeyi aklımda kaldığınca sizlere anlatayım.

İstanbul’un yemiş iskelesinde kahve yapan ve satan bilge bir kişi varmış. Üsküdarlı olduğu bilinen bu kişiye her çeşit insan gelir sohbetini dinler, iki çift nasihatini alır, derdini paylaşırmış. Günlerden bir gün bu kahveye bir yeniçeri gelmiş. Kahveci adama herkese kendinden kahve ikram etmesini, fakat içeride yalnız başına oturan Rum gemi kaptanına vermemesini söylemiş. Kahveci yeniçerinin dediği gibi herkese kahvelerini ikram ettikten sonra iki kahve yapıp Rum kaptanın yanına oturmuş. Yeniçeri bunu görünce hiddetlenmiş ve “Ona vermeyeceksin demedim mi?” diye haykırmış. Kahveci gayet sakin ”Beyim bu senin değil, benim ikramım” diye cevap vermiş. Sonra Rum kaptanla kahve eşliğinde sohbetini sürdürmüş. 

Aradan 40 yıl kadar bir zaman geçmiş. Sisam Adası’nda büyükçe bir ayaklanmayla Rumlar isyan etmişler. O zamanlarda Rumlar ellerine geçirdikleri esirleri esir pazarına götürüp satıyorlarmış. Bu ayaklanmada esir olanların arasında bizim bilge kahvecide varmış. Kahveciyi esir pazarında yaşlı bir adam satın almış ve ıssız bir yere götürmüş. Bu adamın kendisini öldüreceğini bekleyen kahveci korku dolu gözlerle ona bakıyormuş. Ancak hiç beklediği gibi olmamış. Yaşlı adam elini kahvecinin omuzuna koyarak gülümsemiş. Ve “ Ey bilge kahveci, sen kırk yıl önce yeniçerinin hiddetine rağmen bana kahve ikram ederek, güzel bir sohbetle eşlik etmiştin. İşte ben o Rum kaptanım ve seni hiç unutmadım. Ne seni, ne kahveni, ne de sohbetini. Haydi, istediğin yere git serbestsin” demiş. 

Evet sevgili okurlarım ne güzel bir kıssadan hisse değil mi?  

Haydi şimdi kahvenizi hangi sebepten seviyorsanız şöyle bol köpüklüsünden yapın ve oturup dostlarınızı düşünün. Eğer ufacık bir fincanın kırk yıl hatırı varsa, acaba aramadığımız veya gönlünü almadığımız kaç kırk yıl hatırı olan dostlarımız var... 

Mutlaka aralarında kahve içmeye davet edecekleriniz vardır.  Dilerim kahve gibi mis kokan, tadı asla damağınızdan silinmeyen bir temmuz ayı sizin olsun. Yaz akşamı huzuru içerisinde daima hatırlanacak kahveye bekliyorum.