SEVCAN TAMER KİMDİR?

Merhaba Sevcan Hanım. Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba. Ben İzmit’in yerlisi, Ahmet Refik Başeğmez’in ilk çocuğuyum. Doğduğum yer daha ziyade İzmit’in yerlilerinin ikamet ettiği ve yukarı mahalle dediğimiz harika doğasıyla insanı büyüleyen bir yerdi. O mahalleyi, orada yaşayan maskesiz gerçek dostlukları, beklentisiz sevgileri içime hapsederek büyüdüm. Kahve kokulu sohbetler, işte o zamanların kalıntısı olarak özleme dönüştü hayatımda. Ancak babam; tüm İzmit yerlilerinin yaptığı gibi çarşı dediğimiz yerde yapılan binamıza ineceğimizi söylediği an, bu rüya bitti. Hayaller ve anılar çeyiz sandığı içinde benimle her gittiğim yere geldi ve dağarcığımda; insan sevgisi ve dostluk, en özel değerim oldu. Eğitimimin sonuna doğru her zaman iyi ki karşıma çıkmışsın dediğim sevgili eşim Ulvi Tamer’le evlendim. Ve bu mutlu evlilikten dört çocuğum dünyaya geldi. Hepsini çok seviyorum ve çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

AZİM, CESARET VE KENDİNE GÜVEN                                               

İzmit’te kurucusu olduğunuz başarılı çalışmalarla, kente Sevcan Tamer ismini adeta marka yaptınız. Bu süreç nasıl gelişti?
İltifatlarınıza teşekkür ederim. Her işin başı azim, cesaret ve kendine güvenmekle başlar. Buna bir de insan sevgisi ve hassas bir yürek eklenirse, yapılamayacak hiçbir iş yoktur. Bazı zor görünen sosyal çalışmaların üstesinden gelebilmek için şart olan diğer olgu da, istektir. İnsan isterse başarı ve çözümler önünde sıralanır. Örneğin ben; çocuklarıyla olağanüstü ilgilenme hastası bir anneydim ve fazlasıyla titiz ve kuralları olan bir de eşe sahip bir kadındım. Kendimi balıklama daldığım sosyal hayatın acımasız şartları içinde bulduğumda, altından nasıl kalkarım diye düşünüp önce korktum. Ama o kadar sevgi doluydu ki yüreğim, eşimin daima güvendiğim öngörüsü beni desteklemesi gerektiğini şart koştuktan sonra öyle bir yol açıldı ki önümde, durdurmak mümkün olmadı. En önemli yanı da, ne ailemi, ne evimi, ne de kendimi asla ihmal etmeden, zor duruma sokmadan yaptım bunu. Fakir fukara beni tanıdıktan sonra kopmak ne mümkün. Yaşlı bir amca veya teyze bana elini uzattıktan sonra bırakmak ne mümkün. Çocuklarımın okul dernekleriyle başlayan, büyüdükçe büyüyen bu serüven neredeyse 45 yıldır aksamadan devam ediyor hayatımda.

YÜZLERCE AİLENİN ABLASI, ANNESİ, CANI CİĞERİ OLDUK

Özellikle 1987 yılında kurucusu olduğunuz Düşkün ve Yaşlıları Koruma Derneği nasıl ortaya çıktı?
Hayatımda en derin yere sahip olan ve belki de yaşamımın gerçeklere dönük dönüm noktası olabilecek derecede önem arz eden; Düşkün ve Yaşlıları Koruma Derneği’nin doğuşu da yine o kahve kokulu sohbetleri içime hapsettiğim yanımdan kaynaklandı. Ben babaannesiyle büyüyen bir çocuktum. Bu anlamda evimiz daima misafirlerle dolu olurdu. Bu misafirler tabiatıyla babaannem yaşında tatlı teyzeciklerimden oluşurdu. Ben onları çok sevdim, çocuk yaşımda bile benimle dertleşirlerdi. İzmit’te düşkün ve sokakta kalmış kimselerin barınacağı bir yer olmadığını, kıyıda köşede büzülüp oturan yaşlı insanların halini araştırınca öğrendim. Bu durum çok içimi acıtıyordu. Mevzuyu babacığıma anlattım. O da benimle aynı fikirdeydi. O günlerden birinde babamla derici İsmail amcama gittik. İsmail amca yukarı mahallede bulunan arsasını Düşkünler Yurdu yapılması kaydıyla devlete bağışlayacağını ve bu arzusunda yanında olmamızı istedi. Ah benim sevincimi bir görseniz… Neyse, arzusu yerine geldi İsmail amcamın ancak, inşaat yarım kaldı. Biz de bu işi kamuoyuna duyurarak tamamlatabiliriz amacıyla derneğimizi hayata geçirdik. Ondan sonra senelerce öyle bir mücadele yaşadım ki, anlatsam sayfalar yetmez. Kaç vali söz verdi bana tamamlanacağına dair… Yazışmalar, Ankara yollarında geçen günler… Sonunda sesimiz duyuldu ve el birliği ile o yurt yapıldı ancak, İsmail amcamın arzuladığı gibi olmadı. Adı, Huzur Evi olarak kayda geçti. Yüzlerce ailenin ablası, annesi, canı ciğeri olduk. Ancak düşkünlerin barınacağı bir yer istediğimizi asla unutmadık…  

SİYASETİ HAYATIMDAN ÇIKARDIM.

Daha önce politika yaptığınızı, hatta başkan aday adayı olduğunuzu öğrendik...
Evet, beni siyasi arenaya çekmek isteyenler çok oldu. Ankara’dan bile ısrarla aradılar. Bu hızlı esen rüzgâr içinde, o gün en çok etkilendiğim bir partide, çorbaya tuz olurum düşüncesiyle yer aldım. Doğrusunu söylemem gerekirse, oldukça yüksek bir yerden başlamıştım çalışmaya. Bu sırada seçimlere yaklaştığımız günlerde bir gazetenin kendiliğinden manşet yaptığı Sevcan Tamer başkan adayı oluyor haberi beni uyandırdı. Çünkü parti yetkilileri başta olmak üzere, bu işin bir kadının yapacağı iş olmadığını söylüyorlardı. Kararımı verdim ve parayı bastım. Muhteşem bir adaylık açıklamasıyla siyaseti tüm hayatımdan çıkardım. Ben herkesin ablası, annesiyken nasıl yapacaktım bu işi? Çok üstüme geldiler, dönmemi istediler siyasi arenaya fakat beni kararımdan kimse döndüremedi. Hayat zaten siyaset değil mi tatlım?

CANLI YAYIN PROGRAMI, KÖŞE YAZARLIĞI, DERNEK ÇALIŞMALARI…

Şu anda hem TV 41’de canlı yayın program hazırlayıp sunuyor,  hem de köşe yazarlığı yapıyorsunuz. Dernek çalışmalarınız da aynı hızla devam ediyor. Hepsini aynı anda yönetecek enerjiyi nasıl buluyorsunuz?
Hayat kısacık bir hikâye… Bu hikâyeyi renklendirmek veya ölmezleştirmek insanın elinde. Ben bu işlerin gönülden kopanlarına hayatım boyu talip oldum. İşte bu beni tetikleyen ve yaşama bağlayan en önemli etken oldu diyebilirim. 1993 yılında başlayan yazılı ve görsel basın hikâyem de bunlardan biri.

“YILLAR GEÇMİŞ, ÇINARIN ALTINDA GEÇEN ÖMÜRLERE KALEMİMLE HAYAT VERMİŞİM”

KENDİSİNİ İSPATLAMIŞ BİR GAZETE İNSANI

Yazma serüveniniz nasıl başladı?
Çocukluğumdan bu yana kendi kendime güzel kelimeleri küçük kâğıtçıklara yazma takıntım vardı. Büyüdüğümde öğretmen olmayı, ya da çok güzel konuşan ve dinlenen bir sanatçı olmayı isterdim. Sesim de ana yadigârı, bayağı güzeldi. Ancak yazmak birinci seçeneğim oldu. Eğitimimi arzu ettiğimce tamamlayamasam da yazmaktan, okumaktan vazgeçmedim. Hatta işi büyütmüş STK ve siyasi ortamda gazetelere yazıp, demeçler vermeye başlamıştım. İşte bu arada rahmetli Cevat Çetin beni bir yakaladı ve bir daha bu işten kopamadım. Bir de baktım ki yıllar geçmiş. Ben ödülleri alarak kendisini ispatlayan bir gazete insanı olmuşum. Çınarın altında geçen ömürlere kalemimle hayat vermişim.                                                                

YAZILARIM; EMEĞİM GURURUM GÖZYAŞIM

Birkaç gün önce yazı birikimlerinizin bir kısmından oluşan Çınarın Gölgesinde Dün ve Bugün isimli kitabınız piyasaya çıktı.­­ Kitap çıkartmaya nasıl karar verdiniz?
Çok uzun süredir çeşitli gazete ve dergilerde yazı yazdım. Gündüz koşuşturmam ve vakitsizliğim nedeniyle yazılarımı hep gece yazdım, yani el ayak çekildiğinde. Uykusuz gecelerde doğdu onlar. Emeğim, gururum, gözyaşım oldu yeri geldiğinde. Bu yazılara çocuklarımmış gibi kıymet verdim ve ufak tefek zayiatla korumayı başardım. Yazılarımı kutularda, dosya içlerinde saklarken bazılarının solduğunu, baskının silinmeye yüz tuttuğunu gördüm. Bu arada dünyalar dolusu hayat anısı birikimimden güzel bir kitap yapabileceğimi gayet net bilmeme rağmen, vakit bulamayıp yazamamam beni üzüyordu. Tek amacım çocuklarıma ve sevdiklerime beni hatırlatacak, ölümsüzleştirecek bir armağan bırakmaktı. İşte bu düşünceler bütünlüğü içinde bir arayıştayken bazı arkadaşların kitabını basan Ay Dili Sanat Derneği ile görüştüm. Kıymetli dostum Ömer Akın bana öyle bir yol çizdi ki, geri dönemedim ve macera başladı. Onların büyük katkısıyla hiç ayırt edemediğim yazılarımın arasından gelişigüzel seçtiklerimle 304 sayfalık bir kitap çıkarttık ortaya. Kapak tasarımını da; ayrıcalıklı çalışmalarıyla ilgi çeken sevgili Damla Canbulat yapmayı üstlenince, iş bitmiş sayıldı. Ben hepsine çok teşekkür ediyorum. Şimdi bir ikincisinin planını yapmaya başladık bile.  

ÇINARIN ALTINDA DOĞDUM

Kitabınızın isminin bir hikâyesi var mı?                                                                                                                            
Tabii var. Onu kitabımın ön yazısında da anlattım. Ben bir çınarın altında doğdum. Çınarın altında büyüyüp hakkın rahmetine kavuşan büyüklerimle bütünleştim, bir çınarın altında ve gölgesinde ebediyen uyuyacağım. İçindeki gerçeklerin çoğu bunları anlatıyor. Eee, bu kitaba bundan daha etkili bir isim olur mu?                

GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARLA DOLU BİR KİTAP

Kitabınızın içeriğinden de biraz bahsedebilir miyiz?                                                                                                      
Kitabın içeriği altında yazan tarihler çerçevesinde yaşanmış günlük ve güncel olaylardan oluşuyor. Yani hayal edilen değil, gerçek yaşanmışlıklar dolu o kitapta...                                                                     

BİRÇOK DOSTUM KİTABIMI BEKLİYOR.

Okurlarınızla buluşmak için yakın tarihte bir imza günü olacak mı?
Olmaz olur mu? Birçok arkadaşım, okurum hatta yurt dışından sosyal medya aracılığıyla yazıştığımız dostlarım, kitap bekliyorlar. Ben de bir an önce kitabım ellerine geçsin istiyorum. Önce belirleyeceğim bir yerde, dostlarımın beni motive edecekleri heyecan ve sıcaklık içinde imza günü yapacağım. Bazı kitapçılara bırakacağım. Dilerim; onları asla sıkmayacağına tam tersi belki güldürüp, belki de hüzünlendireceğine inandığım gerçek yaşananları okurlar. Bilmelerini istediğim bunlar işte. Sadece ve sadece benim bakış açım ve benim fikirlerim.

ORTAK BİR PAYDADA BULUŞACAĞIZ

Son olarak okurlarınıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?         
Tabii bir kez daha söylemek isterim. Çınarın gölgesinde bulunmamış veya çınarın neler anlattığını bilmiyor olabilirsiniz. Ancak bu il, çınarıyla ve ulu çınar geçmişiyle anılır. Siz benim hissettiklerimi hissetmeyebilirsiniz fakat ortak bir paydada buluşabiliriz mutlaka. Bu yazdıklarımın benim düşüncelerim olduğunu söylemiştim. Ama şunu biliniz ki; tarafsız, samimi ve gerçek olaylar bunlar. Çoğunu yaşlı gözlerle yazmış olduğumu da unutmayınız. Sizi seviyor ve sizin için doğruları söylemeye devam edeceğimi üstüne basa basa tekrarlıyorum. Ayrıca, sevgili Time Kocaeli ailesine ve sana çok teşekkür ediyorum.

Ömrünüz uzun, okurunuz bol olsun…