Yeni yıl tüm yurtta coşkuyla karşılanırken bizim evde bambaşka bir gelişmenin coşkusu yaşanıyordu. Onur’a yirminci ayda memeyi bıraktırabilmiştim artık. Daha önce bu konuda başarısızlıkla sonuçlanan bir girişimim olmuştu, ancak bu sefer kararlıydım ve başardık. 

Yirmi aydır akşam sekizde son bulan bir sosyal hayatım vardı ve ben Onur memeyi bıraktıktan sonra ilk defa bir arkadaşımla kadın kadına dışarı çıkmıştım. Sosyal medyada sizin baby shower partiniz varsa bizim de meme bırakma partimiz var diye ironik bir paylaşım yapınca fark ettim ki çevremde aynı sancılı süreci yaşayan, başarıyla sonuçlandıramayan çok anne varmış. Bu yazıyı onlara kitabi bilgiler vermek üzere değil, kararlılıklarını sürdürmede cesaret kaynağı olsun ve bu sancılı süreçte yalnız olmadıklarını hissetsinler diye yazıyorum. 

Anne sütünün, emzirmenin bebek sağlığı açısından ve anne-çocuk ilişkisi açısından önemiyle ilgili vurgular yapmayacağım uzun uzun. Yirmi ay emzirmiş olmamdan, buna verdiğim önemi anlamışsınızdır zaten. Kafamda; doğam müsaade ettiği müddetçe yirmi dört ay emzirmek vardı, kendimi buna hazırlamıştım. Tahmin edersiniz ki çocuk söz konusu olunca, hiçbir şey önceden planladığımız gibi olmuyor... 

Ek gıdaya geçiş yaptığımızdan beri Onur’la huzursuzluk yaşadığımız tek konu yemek fasıllarıydı. İnanın bunu anne tatminsizliğiyle söylemiyorum; on dört aydır sürekli nazla, azıcık ve seçili gıdalarla beslenmesini sürdürmeye çalıştık. Yazımı birinci çoğul şahıs kullanarak yazıyorum çünkü Onur’un bakımıyla ilgili tüm sorumluluğu annemle birlikte üstleniyoruz. Artık tıkanıyorduk, ona neyi nasıl sevdireceğimizi araştırıyor, yeni reçeteler deniyorduk ancak Onur’a hiçbirini yediremiyorduk. Onunla kaliteli zaman geçirme kısmında hassas davranırken; yemek seçmesi, seçtiklerinden de iki kaşık alıp bırakması yüzünden, zamanımın çoğu mutfakta yemek yaparken onu oyalamaya çalışarak geçmeye başlamıştı. O uyuduğunda bana kalacak zaman da, denenmiş ancak başarısız olmuş en az iki yemeğin bulaşıklarını toparlamakla geçiyordu. Bu durum aramızda korumaya çalıştığım tüm enerjiyi mahvediyordu. Anne sütüne güvenerek yemeyi reddediyordu ancak, gün içinde harcadığı enerjiye de sadece anne sütü karşılık veremiyordu. Yeterli beslenmeden meme emerek uykuya geçtiği için gece sık sık uyanıyordu. Gece bu sık uyanışlar her seferinde meme emdiği ve kalitesiz bir uykuya sebebiyet verdiği için beni bitkin düşürüyor, sinir sistemime iyi gelmiyordu. Onun sevimli bulduğum hallerine bile, zaman zaman tahammülsüz olmaya başladığımı hissettim. 

Bunun yanında, hepimizin belli rutinlerde motive olmak için kendisine ayırması gereken bireysel sosyal yaşantıdan da iyice uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Uykusundan uyandığında yalnızca emerek uykuya dalabildiği için onu kimseye bırakıp bir yere gidemiyordum. Yaklaşık iki ay önce ilk memeden ayırma denememi yaptım ancak bu denemeyi yaparken vicdanen hala çok ikna olmadığımın farkındaydım. Kararsızlığımı Onur’a da hissettirmiş olmalıyım ki o gece başarısız olduk, meme yine galip geldi. 

Onur’la aramızdaki tatlı enerjiye meme iyice engel oluyordu artık. Bu sefer gerçekten kararlıydım ve ikna olmuştum. Belki kafamda tasarladığım gibi yirmi dört ay emziremeyecektim onu, ama dört ay eksik emzirmenin ona vereceği zararla, dört ay daha emerken ki aksayan beslenme ve uyku düzeninin vereceği zararı bir kefeye koyduğumda, tüm annelik duygularım bu işin artık son bulması gerektiğine ikna olmuştu. Elbette bu konuda da herkesin verecek aklı vardı. Kimisi salça, kimisi kahve sürmekten, kimisi bant yapıştırmaktan bahsetti. Bırak emdiği kadar emsin diyenler, erkek çocuğunun daha çok emmeye ihtiyacı var sen sakın bırakma diyenler, ah ben üç yaşına kadar emzirdim emse daha emzirirdim diyenler… Bir tarafta ruh sağlığım bir tarafta bu sözler sıkışmak üzereydim ki, çetin bir kararlılıkla başlattım süreci. Sarısabır taşı diye bir şey biraz aklımı çeldi, ne olur ne olmaz diye aldım onu da. Bu kararı vermeden önce ailemle de paylaştım hissettiklerimi ve düşündüklerimi, onlar da desteklemişlerdi. İş çıkışı annemden Onur’u almaya gittim ve Onur’un beni ilk görünce söylediği şey yine anne değil memeeee oldu. Bir şekilde dikkatini başka şeylere çekmeye çalıştım önce, daha ısrarcı oldu, ağlama kozunu kullanmaya yeltenince birkaç akşam önce beni destekleyen annem araya girip “ay akşam başlarsın Öykü yazık son bir kere daha versen…” dese de yılmadım, parti şimdi başlıyordu. “Oğlum memeler çok acıyor artık hasta oldu (artık dişleri çıktığı için gerçekten de tahriş olmuştu, çocuğu kandırmış olmadım) süt de bitti artık memede…” diye anlatmaya başladım. Sonra aldım onu gezmeye götürdüm çok sevdiği arkadaşlarımızla buluştuk, güzel vakit geçirdik. Gezerken çok anmadı memeyi. Eve dönüş vakti gelmişti, araba kullanırken sürekli kendimi telkin ediyordum. Başaracaksınız; gerilme, bu onun için de senin için de daha keyifli bir sürecin başlangıcı, evet biraz sancılı olabilir ama sakin kalırsan bebeğinin de daha kolay atlatmasına yardımcı olursun diye diye geçti yol. Eve gelince acıkmıştı ve bir meme isyanı koptu. Şu sabır taşı da neymiş deneyeyim dedim ve oğluma da sütün artık bittiğini, memenin hasta olduğunu; isterse ona çok sevdiği armutlu muhallebiden yapabileceğimi söyledim. Onur önce memeye baktı, aslında memenin travmatik bir görüntüsü yoktu ancak tedirgin oldu ve emmek istemedi, ağlamayı da sürdürdü. O arada ben sürekli aynı net cümlelerle memede süt bittiğini, artık ona çok seveceği çok güzel mamalar hazırlayacağımı, artık büyüdüğünü ve sütün ona yeterli olmadığını, bu mamaların onu daha güçlü, sağlıklı yapacağını anlattım. Diş fırçalama, kitap okuma ritüelleriyle geçtik yine uyku saatine. Elbette yatakta da ağlama krizleri oldu ancak ben sakinliğimi koruyacağıma söz vermiştim bir kere, ona güven vermeliydim. Aynı basit cümlelerle sürekli anlattım ona ve sarılıp saçını okşayarak, sırtını severek, hikâyeler anlatarak uzun da sürse uykuya geçişini sağladım. Yine uyandı ve meme diye tutturdu… Bu sefer (psikologlar da arada kötü şeyler yapabilir) uzun süre sakinleşmeyince yataktan kalkıp salona geçip Baby TV açtık, biraz sakinleşti. Müzik açtık, o ara ben onu kucağımda okşayarak sakinleşmesini destekledim derken müzikle uyuyakaldı. Gece tekrar birkaç krizle uyandı ancak yine o basit cümlelerle artık memenin bittiğini anlattım ve ardından ona ertesi günün ilgisini çekecek aktivitelerini öyküleştirerek anlatmaya başladığımda biraz daha sakinleşmişti ve tekrar uykuya daldı. İlk gece süreci kararlılıkla başlatabilmek benim için önemliydi. Diğer günler de zaman zaman tutturmaları oldu ancak ben hep aynı cümlelerle açıklamamı yapıp daha sonra onun ilgisini çekecek hikâyeler ya da oyunlarla memeye olan ilgisini dağıttım. Süreci başlattığımız ilk günden beri Onur’un beslenmesi çok keyifli bir hal aldı, gece uyanmaları bir ya da ikiye düştü onlarda da su verip uykuya geçiş yapması için saçını okşayıp, güven cümleleri fısıldayarak yanında oldum. 

Sonuç olarak kararımı başarıyla sonuçlandırmamın anahtar kelimeleri; kararlılık, istikrar, çocuğunu bilmek diyebilirim. Kimse sizin ve çocuğunuz için en iyisini sizden daha çok bilemez, bahsettiğim memeyi bırakma sürecimizdeki aynı tutumları tuvalet eğitimi, uyku eğitimi gibi durumlar için de sergileyebiliriz. Çocuğunuzun ve sizin neye, hangi sebeplerle ihtiyacınız olduğu konusunda önce siz ikna olmalısınız ki çocuğunuza da güven verecek duruşu sergileyebilesiniz. Onun için uzun süredir sürdürdüğü alışkanlığı bırakmak elbette ki çok kolay olmayacak ancak, sizin güven veren yaklaşımınızla onun bu duruma uyumu kolaylaşacaktır. Alışma sürecindeki ağlamalarını doğal karşılamalısınız, bu ağlamaları ona kıymak gibi değerlendirirseniz hiçbir süreçte başarı elde edemezsiniz. Ağlamalarına, güven veren yaklaşımlarla eşlik ederseniz ona zorluklarla baş etme konusunda bir pusula olabilirsiniz. Dilerim bu yazı nasıl yapacağını bilemeyen annelere bir güç yazısı olur. Geri bildirimlerinizi instagram sayfamdan mesaj olarak ya da mail yoluyla iletmeniz beni çok mutlu eder. Hepinize güç ve kararlılık diliyorum. Sevgiler…