Yasemin hanım merhaba, öncelikle sizi Time Kocaeli dergisinde ağırlamaktan çok mutlu olduğumuzu paylaşmak isterim. Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1967 yılında İzmit ‘te dünyaya geldim. Bir ailenin altı çocuğundan belki de en şanslısıyım. Geriye dönüp baktığımda, herkes gibi ben de çocukluğumu özlüyorum. Ortaokuldan sonra bazı ailevi nedenlerden dolayı eğitimime ara verdim. Fakat sonra düşündüm ki; okuyarak, mesleğimi elime almazsam babamın benim için yaptığı tüm uğraşları yok sayacaktım. 1992 yılında Derince Kaşkaldere’de Akşam Ticaret Lisesi olduğunu öğrendim. Aileme haber vermeden oraya kaydımı yaptırdım. Babam çok sevindi. Annem; “Gece gidip, gelmen zor olur, göndermem” dese de kararlıydım. Üstelik yol parası ve okul harçlığımı kendim kazanmak istiyordum. Üçyol’da Evin Petrol’de işe başladım. Sabah sekizden akşam beşe kadar çalışıyor, altıdan gece on buçuğa kadar okulda derslere giriyordum. O yıllarda okulun bulunduğu E-5 karayolunda üst geçit bulunmadığı için özellikle kış aylarında karşıdan karşıya geçerken çok fazla korku ve sorun yaşadım. Fakat pes etmedim ve dört yıl sonra okulumdan mezun oldum. Mezun olduktan kısa bir süre sonra 1997 yılında henüz üretime başlamayan Hyundai Assan Otomobil Fabrikası’nda İnsan Kaynakları departmanında işe başladım. O yıl evlendim ve 1998 yılında oğlum Ediz dünyaya geldi. Yirmi yıl çalışarak emekli oldum ve sonrasında Açık Öğretim Fakültesi İşletme Bölümü’nü bitirdim.

Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Kitap okumak benim için bir alışkanlık. Eğer o günümü kitap okumadan geçiriyorsam; kendimi suçlu hissediyorum. Mutlaka birkaç sayfa da olsa okumam gerekiyor. Yemek, içmek, uyumak gibi bir ihtiyaç diyebiliriz. Yazma serüvenim; aslında yazma yeteneğim babama benziyor. Kendisi çok güzel şiir yazardı. Üstelik telaffuzu çok düzgün, tane tane okurdu. Coşardınız kendisini dinlerken. Benim yazma serüvenim, emekli olduktan sonra bir yıl Alzheimer hastası anneme bakarken başladı. Geceleri hiç uyumuyordu, sadece gözlerini benden ayırmadan izliyordu. Fakat yatmama da izin vermiyordu. İşte o uyumadığımız gecelerde yazmaya başladım. Yaşadığım yılları yazmak, benim hep hayalimdi. İnanır mısınız, hafızam zehir gibi; her şeyi ama her şeyi hatırlıyorum. Kitabıma eklemediğim daha birçok anımı biriktiriyorum. Yazdığım süreçte sanki o günleri tekrar yaşadım. Sadece ailemden kaybettiklerimi tekrar tekrar özledim.

Kitapta okuyucularınıza ne anlatmak ve aktarmak istediniz?

Babam beni omuzlarında taşırken dimdik yürürdü. Nasıl gururlanırdı okula götürürken. Bana da “Kızım sakın başını eğme, dimdik durmalısın” derdi. “Omuzlarda Yeşeren Umutlar “ aslında kız çocuklarının değerini, üstelik engelli kız çocuğunu topluma kazandırmak için bir babanın gösterdiği çabayı, umudu ve kazanılmışlığı anlatıyor. Diğer çocuklar gibi koşamadım, bisiklete binemedim, merdivenlerden çıkamadım. Beden derslerinde arkadaşlarımı izlerken buruk oldum. Kitabımda da yazdığım gibi dondurmacı İlyas abinin arkasından diğer çocuklar gibi koşamadım. Fakat İlyas abiden hep ben dondurma yedim. :) İçime kapanık bir çocuk olmadığım için ruhsal çöküntü yaşadım diyemiyorum. Yapamayacağım dediğim an çok az.... Ben hep kendime “Yapmalıyım, yapabilirsin, Yasemin yapacaksın” dedim. Beni tanıyan tüm kişiler “Azimli ve başarır” diye tanımlar. Çok mutluyum. Babamı yaşatmak istedim. Aslında kitabı okuyanlarda bir etki yaratmasını istiyorum. Kız çocuklarını ayrıştırmasınlar, engelli bireylere farklı bakılmasın. Ve kitabımda eğitimin önemini vurgulamak istedim. Ayrıca bizim kuşağın 1960-1970-1980-1990’lı yıllarda yaşadıklarını anlatmak istedim. Günümüz Türkiye’sinden çok farklı yaşadık. Teknolojinin olmadığı fakat hislerin, duyguların, birliğin, beraberliğin, sevginin, paylaşımın kısacası maneviyatın çok, çok daha önemli olduğu yılları yazdım. İyi ki yazdım..... Yazmaya da devam ediyorum.


Instagram: yasemin.ciftci.9