Birinci Dünya Savaş'ı sonunda, Osmanlı Devleti'nin de aralarında bulunduğu ittifak devletleri kaybetmiş, İngiltere ile Osmanlı Hükümeti arasında 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı. Kayıtsız, koşulsuz bir teslimiyet belgesi olan bu antlaşma ile Osmanlı Hükümeti fiilen tarihe karışmıştı.  Osmanlı Devleti büyük bir yenilgi almış, orduları dağılmış, kaynakları tükenmiş ve hakkında alınacak her türlü karara boyun eğmiş vaziyetteydi. Avrupa'nın hasta adamı ölmüş ve onun mirasını paylaşmak, birinci derecede İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine kalmıştı. Bu çaresizlik karşısında, büyük idealleri için harekete geçen emperyalist güçler, kendi güvenliklerini tehdit edebileceği gerekçesi ile 13 Kasım 1918 tarihinde 60 parçadan oluşan donanmaları ile İstanbul sularına geldi. Osmanlı Devleti'nin başkentini fiilen işgal ederek, denetimleri altına almış oldu.

İzmit, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul'un işgali ile başlayan yeni dönemde, Anadolu'ya giriş ve çıkışın yapılabileceği bir kapı ve stratejik önemi nedeniyle işgalcilerin ilk hareket ve müdahale noktası olmuştu. Kocaeli Yarımadası’nın işgali esnasında; gerek İngilizler gerekse Yunanlılar, bölgede oturan yerli Ermeni ve Rumları çeşitli şekillerde kullanmışlar, onlarda işgalcilere her türlü yardımı yapmaktan geri kalmamışlardı. İşgalin başladığı günlerin hemen ardından, Ermeni ve Rumlar, bölgeyi iyi bilmeleri sebebiyle, yöre ve yöre yaşayanları ile ilgili istihbarat bilgilerini işgal güçlerine vermişler; onlara rehberlik ve tercümanlık yapmışlardı. Azınlıklara yakınlık duyan ve onları kollayan İngilizler, Müslüman İzmit halkına her türlü eziyeti yapmıştı.

İzmit'in İngilizlerden geri alınması için Ali Fuat Paşa tarafından bir plan hazırlanmış, Kuvayi Milliye güçleri 14 Haziran 1920 tarihinde bir taarruzda bulunmuştu. 200 kişilik İngiliz kuvvetinin yarısı imha edilmiş, 60 kişi esir alınmış ve çok sayıda cephane ele geçirilmiş olmasına rağmen, İngilizlerin peşinden İzmit'e girmek isteyen Milli Kuvvetler, sağ kanadın yağmur yüzünden geri kalması sebebi ile başarılı olamamışlardı. Bu olay üzerine İngilizler güvenliklerini arttırmak amacıyla, istasyon civarına beş; Manastır, Bağçeşme ve Üçtepeler mevkiine birer top yerleştirdi. Aynı zamanda deniz kıyısından başlamak üzere, İzmit'in doğusundan ve batısından bütün kara kısmını yedi kat tel örgü ile çevirdi. İzmit'in her tarafına kolayca ulaşabilmek için, Kadıköy dışından başlayarak Akçayokuş’a ve hastane yoluna da ayrıca Akçayokuş'da birleşmek üzere şose yol yaptı.

İngilizler İzmit halkını korkutmak, yıldırmak ve Kuvayi Milliye'ye katılmalarını ve yardım etmelerini önlemek amacıyla İzmit'in çeşitli mahallerinden topladığı vatandaşları kamyonlara doldurarak Tersane Bahçesi'ne getirip orada cezalandırıyordu. Bu durumu halka göstermek için tellal aracılığı ile dükkânları kapattırıp, idam hükmünün infaz edileceği yere davet ederek, vatandaşın uydurma suçunu Ermeni tercümana okuttuktan sonra kurşuna dizerek idam ediyordu. İngilizler, Eşek Meydanı olarak bilinen mevkide, toplu olarak köylerine giden İzmitlileri de katlederek, korku salmaya devam ediyordu.

Osmanlı Devleti idaresinin Türk Milletinin haklarını müdafaadan aciz oluşu, Ermeni ve Rumların Türk Halkına karşı olan saldırıları, İngiliz ve Yunanlıların Anadolu'yu istilaları ve yaptıkları zulümler, İzmit halkını kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakmış; yalnız milli vicdandan aldığı emir ile silaha sarılmış ve kendi milis kuvvetlerini kurarak işgal güçlerine karşı mücadele etmişti. İzmit Sancağı Bölgesi'ndeki, bu yerli direniş çeteleri, zamanla değişikliğe uğrayarak Kuvayi Milliye Müfrezelerine dönüşmüştü. Tek amaçları vatanlarını ve yaşadıkları bölgeyi korumak olan bu yerli milis kuvvetlerinin başlıcaları, Eseler Köyü’nden Gebeşoğlu Mehmet Ağa, Yuvacıklı Milis Yarbay Mahmut Nedim Bey, Çepni Köyü’nden Müslüman Osman, Taşköprü Yöresi’nden Beşdivanlı Kocabaşoğlu Rıza Bey, Kandıra Bölgesi’nden Halit Molla, Tokaçlar Köyü’nden Molla Rıfat, Kaymaz Nahiyesi'nden Halit Pehlivan, Adapazarı'ndan Metozade Hüseyin Bey, Sapanca'dan Mehmet Cemal, Karasu'dan Arnavut Kazım, İzmit'ten Esat Kaptan, Serindere Köyleri’nde Çolak Mustafa, Memiş ve Nuri Ağalar, Gavur Ali, Servetiye Cephesi'nde Mustafa Tarı, Hamidiyeli Zobuoğlu Hasan Bey ve Gökbayrak Taburu Komutanı Milis Yüzbaşı Cemal Bey'in başlarında oldukları kuvvetlerdi. Bu arada, Anadolu'nun savunulması için büyük görevler üstlenen Karakol Cemiyeti Kocaeli Grubu'nun önde gelen müfreze komutanlarından Yahya Kaptan ve gizlice İzmit'e gelerek, Bahçecik ve Servetiye üzerinden Paşaköyü'ne geçen, Kara Fatma lakaplı Fatma Seher Hanım, işgalcilere karşı uzun süre mücadele eden kahraman Türk evlatlarıydı. 

Yunanlılar İzmit'i bırakmak istemiyor, tarih 24 Haziran 1921'i gösteriyordu. Milis Taburu ve akıncı müfrezeleri, 47. Yunan Alayını gerileterek, İzmit'in 2 km doğusundaki tepeyi işgal etmişlerdi. Hatta küçük bir akıncı müfrezesi, Baç mevkiindeki bir çatışmanın ardından İzmit'e girdi. Bu arada İzmit Körfezi'nde demirli bulunan gemilerindeki Yunan askerleri de karaya çıkartılarak siperlere sürülmüş, şehrin üzerindeki baskı hafifletilmeye çalışılmıştı. İzmit'te çarpışmalar sürerken, Seymen yönünden çekilen 2 Yunan Alayı karşı saldırıya geçmiş, Türk Birliklerini Derbent- Acısu ve Uzuntarla hattına geri çekilmek zorunda bırakmıştı. Bu arada Körfez’de bulunan Kılkış zırhlısı da kent dışındaki Türk Birliklerine yoğun bir top ateşi başlattı. Mürettep Kolordu Komutanı Miralay Kazım Bey, Hikmetiye'ye kadar gelerek, 24 Haziran çatışmalarını hâkim tepelerden ve Çuha Fabrikası’nın doğusundaki bir köyün minaresinden izlemiş ve yönetmişti. 

Kolordu Komutanı Kazım Bey’e bağlı birlikler, 26 ve 27 Haziran’ı hazırlıklarla geçirip, gece yarısından sonra yeniden saldırıya geçti. Bu saldırı üzerine çaresiz kalan Yunan askerleri, Ermeni ve Rumlar’ı gemiler ve kayıklarla tahliye ederken, evleri basarak yağma ve katliama başladı. İstanbul'dan geleceği söylenen Kızılay Gemisi’nin de gelmemesi üzerine, katledilmekten korkan halkın bir kısmı, yüksek fiyatlarla motor ve mavna kiralayarak kendilerini İstanbul'a attı. Milli kuvvetlerin nefesini enselerinde hisseden binlerce ermeni ve Rum, İzmit ve Değirmendere sahilinde birikmiş, eşyaları ile birlikte kendilerini götürecek vapur ve motorları beklerken, Yunanlılar da kaçış planlarını yapmaya başladı.

28 Haziran, saat 03:00 dan sonra, Yunan birlikleri ve yerli azınlıklar, gemilere binerek İzmit'ten ayrılmaya başladı. İşgalin başladığı günden bu yana, İzmit'teki Fransız Heyeti’nde tercüman olarak görev yapan Ahmet Fuat Çeviren Bey'in kahramanca çabaları sonucunda, Acısu'da bulunan Fransız Mektebi’nde, Duyun-u Umumiye ve belediye binalarında toplanan binlerce İzmitli katliamdan kurtuldu. Bu arada, Ulusal güçlerin önünden kaçan 50 kadar eşkıya İzmit'e gelerek, bir kısım Müslümanı toplamış, katletmek istemişti. Bunun haberini alan Tercüman Ahmet, Fransız askerlerin yardımı ile bozguncuların etrafını kuşatarak ölümle tehdit etmiş; korkak eşkıyalar atlarına binerek, önce limana, oradan da Yunan gemisine sığınarak kaçmışlardı. Bu süre zarfında Fransız Yüzbaşı Delor, Fransız Mektebi Müdürü Parker, Papaz Pierre ve Duyun-ı Umumiye Müdürü; Yunanlıların giderayak yaptıkları zulümde, Müslüman halkı korumak için büyük çaba harcamışlardı. Yerli halkı kendi binalarında saklamışlar ve Yunanlılar tarafından ateşe verilen çarşıdaki yangının söndürülmesi için Fransız askerlerle birlikte canla başla mücadele etmişlerdi.

28 Haziran sabahı 312 sivili katleden ve şehri ateşe veren Yunan askerleri şehri terk ederken, kentin el değiştirdiğini gören ve artık yapacak işleri kalmayan, İngiliz, Fransız ve Amerikan torpidoları limandan ayrılmıştı. Bu gelişmeler üzerine İzmit'in doğu girişinde fabrika yolu ile demiryolunun kesiştiği noktada bulunan Süvari Alay Kumandanı şehre girdi ve karargâhını istasyona kurarak, İzmit'in batısını da emniyete alacak şekilde ilerledi. 3.Tabur Kumandanı Yüzbaşı Rasim Bey, şehrin iç düzenini sağlamak amacıyla çalışmalara başladı. İzmitli gençlerden bir grup, ellerinde bayraklar olduğu halde, şehrin girişindeki Baç mevkiinde, Milli kuvvetleri karşılayıp akşama doğru şehre giren Kaymakam Emin Bey'e şükranlarını sundu. İzmit halkının özlemle beklediği gün gelmiş, İzmit kurtulmuştu. Yunan işgali sırasında masum halktan birçok kişi kayıp verilirken, İzmit'i düşmandan kurtaran Mürettep Kolordu ise son bir hafta içerisinde 74 şehit vermiş, 180 kişi yaralanmıştı. Yunanlıların ise kayıp asker sayısı 300'dü. Canları ve vatanları kurtarıldığı için dua eden ve sevinen halk, İzmit Belediye binası önünde toplandı. Ulusal güçlerin gelişi davullarla ilan edilmiş; İzmitliler, gözyaşları içerisinde süvarilerle kucaklaşıyordu.

İzmit'in düşman işgalinden kurtulmasının ardından, Kurtuluş Savaşı'nın önderi Mustafa Kemal, Başkomutan olarak ilk kez 17 Haziran 1922'de İzmit’e geldi. İzmitliler Başkumandanı ağırlamaktan çok mutluydular ve onu yakında görmek için istasyona akın ettiler. 18 Haziran günü, İzmit Hünkâr Köşkü'nde Fransız yazar Claude Farrere ile görüşen Büyük Önder Mustafa Kemal, Anadolu halkının haklı mücadelesini bir kez daha dünyaya duyurdu. İzmit halkının mutluluğunu o tarihte yayınlanan yerel gazete şöyle dile getirdi: "İzmit bugün çok mutlu ve onurludur. Onurludur çünkü Türklerin liderini bağrında konuk etmektedir. Mutludur çünkü kurtarıcılarını, başkomutanlarını görerek gözleri nurlanmıştır.” 

Ey iki uzun yıl felaket acılarını tatmış İzmit; bugün gül, oyna, sevin, şenlik yap ama bu mutluluğa kavuşurken senin bir zamanlar olduğun gibi mutsuz ve düşman işgali altında ezilen esir kardeşlerini asla unutma.


Instagram: sassinstag