PRAG

ZAMANDA YOLCULUK YAPTIK

Aslında biliyordum böyle olacağını... Prag bir orta çağ şehri. Burada olmak, tarihte bir yolculuk gibi... Sanki zaman durmuş burada. Eğer hayal gücünüz benim gibi kuvvetli ise daha da bir moda girebilirsiniz bu şehirde. Sanki, sokakta yürürken her an karşıdan bir orta çağ şövalyesi çıkabilecek veya atlı gruplar şehrin tam merkezine dört nala gelip o güzel kafelerden birinde bira molası verecek gibi...

Hep ertelemiştim bu şehri...

Avrupa’nın ve Dünya’nın dört bir yanını dolaşıp hatta aynı şehre 40 defa giderken, her “Prag” dendiğinde; “ Neyse, ona bir sonrakine artık” diyerek kendi çapımda bir erteleme rekoru kırmıştım.

En sonunda Prag’a gelebildik. Turla bir yere gitmeyi sevmiyoruz. Bizim olayımız gittiğimiz şehri 3-5 günde karış karış yürüyerek gezmek, kafamıza göre sokaklarında gezip dolaşmak ve kendi çapımızda bir gastronomik tura çıkmak. Şehrin gezilip görülecek önemli yerlerini nasıl titizce belirliyorsak en iyi restoranlarını, nerede ne yenir ne içilir listelerimizi aynı titizlik ile yapıyoruz.

Gün içinde spontane şekilde gözümüze takılan lezzetlerin tadına da bakıyoruz ancak asıl olarak belirlediğimiz iyi restoranlara rezervasyonumuz mutlaka bulunuyor.

Prag’da da bir akşam enteresan bir deneyim olan orta çağ restoranı, kentin en yüksek lezzet puanına sahip kasap dükkanı Meso MAso ve Michelin yıldızlı müthiş İtalyan restoranı ... listemizdeydi.

Tarihte yolculuk

Yaklaşık 1 buçuk milyon nüfusa sahip Prag şehri Avrupa’nın en çok turist çeken 4. şehri konumunda. Büyük abileri Paris, Londra ya da Roma gibi metropol değil. Burada keyif dolu 3-4 gün ile hakkını verebilirsiniz. Ancak fazlasıyla romantik ve gotik havasıyla büyüleyici bir şehir. Köprüleri, kaleleri, katedralleri ve şehrin tamamını kaplayan Arnavut kaldırımı cadde ve sokakları ile kendine has bir havası var. Tramvay da şehre güzel bir renk katıyor. İnsanları da gayet sıcakkanlı ve sempatik buldum. Turist kazıklama olayları maalesef burada fazla fazla var. Aynı ürün yan yana 2 dükkanda 2 kat farklı fiyatla satılabiliyor. Turiste tutturabildiğine fiyat veren işletmeler olduğunu da birebir deneyimledim. Çok turistik ve butik bir tatil şehri olduğu için her an her yerde kazıklanabilme potansiyelini birebir gördüm. Hatta evet, gayet güzel tebrik edilesi bir şekilde de kazıklandım ☺ Olsun, helal olsun güzel şehir kurup bugüne dek korumuşlar. Varsın o kadar da kazıklasınlar =)

Prag’da gidilecek yerler

  • Prag kalesi – Hradcany bölgesi
  • Aziz Vitus Katedrali
  • Altın Sokak ve Kafka evi
  • Kafka Müzesi ve Küçük mahalle ( Mala strana )
  • John Lennon Duvarı ve kampa parkı
  • Charles Köprüsü ( Karluv most )
  • Nazım Hikmet’in kafesi
  • Dans eden ev ( Tancisi dum )
  • Eski Şehir Meydanı ( Staremesto namesty )
  • Astronomik Saat Kulesi ( Orlej )
  • Tyn Kilisesi ve Jan Hus Anıtı
  • Paris caddesi ve Yahudi Mahallesi
  • Vaslav meydanı ( Vaslavske namesty )
  • Barut Kulesi ve eski belediye binası ( Obecni dum )
  • Cumhuriyet Meydanı ( Namesty republiky )

Orta Çağ restoranı, güzel bir deneyim

Günler önceden rezervasyon yaparak gittiğimiz orta çağ konseptli restoranda değişik bir deneyim yaşadık. Yerin dibinde ve sadece mum ışıkları ile aydınlatılan restoranda yemekler elle yeniliyor. Masada çatal bıçak yok. Bir kase içerisinde su ve yanında peçeteler bulunuyor. Yemekten sonra parmaklarını bu kaseye sokarak ellerimizi yıkadık. Masaya gelen tabaktaki yemekleri görmek için telefonun flaşını yaktık. Zindan gibi değişik bir ortamda yemek yerken farklı şovlar oluyor. Ateşi diliyle söndüren adamlar, yemek yerken yanında kılıçları ile dövüşen şövalyeler, sihirbazlar, dansözler, müzisyenler... O dönemi olabildiğince yaşatmak için kurulmuş bir düzen. Birkaç saat geçirdiğimiz bu Prag orta çağ restoranında yemek yemenin dışında farklı bir deneyim yaşamış olduk.

La Finestra İn Cucina – Michelin Yıldızlı İtalyan

Aslında olay Michelin yıldızlı olması değil... Anlatmak istediğim şey, yaşanan hikâye...

Bu inanılmaz etkileyici İtalyan restoranında yemek yerken eşim aslı; “ restoran tercihlerini yaparken hiç Michelin yıldızlı olarak aramıyoruz. Bir dahakine öyle deneyelim bence” dedi. Ben de, “olur tabii. Ama yani bence burası da Michelin alsa olurmuş. Burayı görseler, deneseler kesin Michelin yıldızını verirlerdi” dedim. Harika bir gastronomik yolculuk, inanılmaz iyi bir servis ve genel olarak her şeyiyle güzel bir akşam yemeğinin ardından mekândan ayrılırken çıkış kapısının camında Michelin yıldızlı bir restoranda olduğumuzu fark ettik. Yani, Michelin’i gökte ararken yerde bulduk. “Bir dahakine, Michelin yıldızlı bir restorana gidelim” derken ve iki küçük pokemon gibi yemeklerimizi yerken meğer zaten tam da oradaymışız =))

Nase Maso – WOWW

Şehrin yeme içme konusunda her kategoriden en yüksek puanı alan işletmesi... Aslında konsept bir kasap dükkanı. İçeride sadece 3 tane masa var. Kapısı hep kuyruk... Praglılar böyle bir kasap dükkanına sahip oldukları için çok şanslılar. Tabii çok iyi birkaç çeşit şarapları ve Çeklerin olmazsa olmazı biraları var. Reyondan isterseniz alıp evinize götürüyor isterseniz pişirtip orada yiyorsunuz. İnanılmaz iyi burgerleri var. Şanslı biri olduğumu söylerler... Burda da minik bir şansım yaver gitme durumu oldu =) Nase Maso’nun yılda sadece 1 gün çıkardığı özel burgerin gününe denk geldik. Mekânın sadece yıldönümü günü her sene yılda bir gün çıkardıkları trüf mantarı parçalı ve özel bir sosu olan aşırı iyi burgerin günü tam da bizim orda olduğumuz gündü. Bunu bilmiyorduk. Dükkandan içeri girince öğrendik. Dünyanın her yerinde çok iyi yerlerde burger yemiş biri olarak Nase Maso’nun bu özel burgerine sadece “WOOW” diyebiliyorum. Bir daha Prag’a gitsem ilk gideceğim yer burası olurdu... =)

Bira demişken...

Çok ama çok iyi biralar içtim. Tadı, içimi çok farklıydı. Normalde çok bira içen biri değilimdir. Ancak Prag’da bira o kadar ön plandaki bir anda kendinizi bira içerken bulabiliyorsunuz. Bira ile yıkanabileceğiniz SPA barlarından tutun da markette satılan biralı şampuanlara kadar. Yani Prag’da diğer tüm içecekler bir yana, bira bir yana...

Karl Köprüsü,

Orta Çağ’dan Yakın Çağ’a uzanan romantik köprü...

Çek Cumhuriyeti'nin başkenti olan Prag'da şehirleşme çok eski yıllarda başladı. Kentleşmenin olduğu Prag'da ticaretin de kolay olması ile birlikte Karl köprüsü inşa edildi. Karl köprüsü Kral IV. Charles'in emri doğrultusunda 1357 yılında yapılmaya başlandı. Bu köprü ise şehrin iki yakasını da birbirine bağladı. Bu bölgede yaşanan felaket ve afetler ile birlikte köprü her şeye rağmen ayakta kalabildi.

Hikâyesi

Karl köprüsü Çek Cumhuriyeti'nin en önemli simgelerinden bir tanesidir. Tarihi ve hikayesi ile de ön plana çıkan Karl köprüsü 1357 yılında inşa edilmeye başlandı. Bir efsaneye göre ise köprü inşaatının 9 Temmuz itibari ile 05:31'de başlandı. Bu tarihin ise uğurlu olduğuna inanılır. Çünkü o yıl ve o tarihte köprü inşaatının yapılması kahinler tarafından olumlu olarak keşfedilmiş.

Buna göre tarih ve saat baştan sona okunduğunda 1- 3- 5- 7-9 -7- 5- 3- 1 elde ediliyor. Ayrıca bu köprü analiz edildiğinde köprünün inşasında kullanılan çimentonun içinde yumurta bulunmuş. Yumurta ise dayanıklılığı arttıran en önemli maddelerden bir tanesi olarak biliniyor. Karl köprüsünün çevresel etkenlerden zarar görmemesi için köprü araç trafiğine de 1965 yılında kapatılmış. Karl köprüsü günümüzde yalnızca yaya trafiğine açıktır.

Özellikleri

Prag'da bulunan Karl köprüsü yapısal özellikleri ile ön plana çıkıyor. Köprünün üzerinde Barok döneminden kalan aziz heykelleri bulunuyor. Bu hali ile köprü neredeyse bir açık hava müzesini de andırıyor. Turizmin önemli bir değeri haline gelen Karl köprüsünün her iki yanında da kuleler bulunuyor. Gotik mimarinin yansımalarını taşıyan Karl köprüsünde Old Town ve Lesser Town kuleleri bulunuyor. Her yıl çok sayıda turist Karl köprüsünü ziyaret ediyor.