Erzurum, tarihi güzellikleriyle öne çıkan bir şehir. Ancak, şehirde geçirdiğimiz zaman boyunca beklediğimiz canlılığı bulamadık. Cumartesi akşamı saat 21.00’de şehir merkezinde dolaştığımızda sokakların neredeyse bomboş olduğunu gördük. Dükkanların büyük çoğunluğu kapalıydı, yaşam sanki durma noktasına gelmiş gibiydi. Sokaklarda neredeyse sadece erkekler vardı; kadınları görmemek bizi oldukça şaşırttı. Toplu taşımada, caddelerde ve meydanlarda karşılaştığımız bu tekdüzelik, şehrin monoton havasını daha da belirgin hale getirdi.

Bunun yanı sıra sokaklar ve apartmanlar oldukça bakımsızdı. Yer yer 50-60 yıl öncesinden kalma bir atmosfer hissediliyordu. Şehrin bu köhne görüntüsü bizi biraz üzdü. Yine de Erzurum’un çarşısı ve pazarlarını gezerken yerel ürünleri keşfetmek hoşumuza gitti. Özellikle Erzurum’un meşhur cağ kebabını tatmak keyifliydi. Şehir, genel hatlarıyla beklentilerimizi tam karşılamasa da Doğu Ekspresi rotasının vazgeçilmez bir durağı olmayı sürdürüyor.

Erzurum’dan sonraki durağımız ise Kars’tı. Kars’a vardığımızda bizi bambaşka bir hava karşıladı. Şehirdeki tarihi taş binalar ve geniş sokaklar, soğuk havaya rağmen sıcak bir atmosfer sundu. Tren yolculuğu boyunca gördüğümüz manzaraların güzelliği, Kars’a ulaştığımızda kendini şehirle devam ettirdi.

Kars’ın çarşılarını ve pazarlarını gezerken, özellikle yerel peynir çeşitlerinin sergilendiği peynir müzesini ziyaret ettik. Bu gastronomik durak, şehrin kendine özgü kültürünü daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Yerel restoranlarda tattığımız yemekler, Kars’ın mutfak kültürüne dair unutulmaz bir iz bıraktı.

Bir günümüzü Çıldır Gölü’ne ayırdık. Arabayla göle giderken geçtiğimiz yollar, bembeyaz örtüyle kaplıydı ve her bir manzara ayrı bir kartpostal gibiydi. Zaman zaman durup fotoğraflar çektik, yolculuğun tadını çıkardık. Sabahın erken saatlerinde ulaştığımız göl, bomboş ve huzur doluydu. Donmuş buzların üzerinde yürümek, atlı kızaklarla kaymak ve gölün sakin atmosferini hissetmek bize bambaşka bir deneyim sundu.

Doğu Ekspresi’nin bize sunduğu bu yolculuk, her iki şehirde farklı duygular yaşamamızı sağladı. Erzurum, tarihi geçmişiyle düşündürürken; Kars, doğası ve kültürüyle büyüledi. Bu iki şehir, Anadolu’nun çeşitliliğini ve zenginliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Kars’ta 2 gün neler sığar ?

“Kars’a Kolay Ulaşım ve Keşif Rehberi”

Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Kars’a direkt uçuşlar, Kars’ı keşfetmek isteyenler için büyük bir kolaylık sağlıyor. Uçak yolculuğu, zaman tasarrufu yaparak şehri daha rahat gezmenize olanak tanıyor. Son yıllarda Kars, Doğu Ekspresi rotasının final noktası olmasıyla popüler bir turistik destinasyon haline geldi. Şehrin hem tarihi hem de doğal güzellikleri, iki günlük bir geziyi dolu dolu geçirmenize olanak tanıyor. İşte Kars’ta gezilecek ve yapılacaklar:

Kars’ta İki Günlük Gezi Planı

1. Kars Kalesi

• Şehre hakim bir tepede bulunan kale, Kars’ın tarihine tanıklık ediyor. Kaleden şehri kuşbakışı izlemek ve çevresindeki tarihi yapıları keşfetmek keyifli bir başlangıç noktası.

2. Ani Harabeleri

• UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Ani, binlerce yıllık tarihiyle büyüleyici bir ören yeri. Ermeni, Bizans ve Selçuklu dönemlerinden kalma kiliseler, camiler ve surlar ile etkileyici bir atmosfere sahip.

3. Çıldır Gölü

• Donmuş gölün üzerinde yürümek, atlı kızaklarla kaymak ve kış manzarasının tadını çıkarmak için mutlaka görülmeli. Göl, hem doğal güzelliği hem de sakinliğiyle ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunuyor.

4. Peynir Müzesi

• Kars’ın meşhur gravyer ve kaşar peynirlerini keşfetmek ve yöresel peynir yapımı hakkında bilgi edinmek için ideal bir durak.

5. Tarihi Rus Binaları

• Şehir merkezinde, Rusların inşa ettiği taş binalar Kars’a özgün bir mimari atmosfer kazandırıyor. Bu yapılar, geniş ve düzenli caddelerle birleşerek şehri estetik açıdan zengin kılıyor.

6. Yöresel Yemekler

• Kars mutfağının en özel lezzetlerinden biri olan kaz eti, özellikle kış aylarında denenmesi gereken bir tat. Ayrıca yöresel hamur işi ve et yemekleriyle şehrin gastronomik zenginliğini keşfetmek mümkün.

7. Geceleri Saz ve Atışmalar

• Akşamları yerel mekanlarda bağlama ve saz eşliğinde yapılan atışmalar, Kars’ın kültürel zenginliğini gözler önüne seriyor. Bu geleneksel eğlenceler, hem yerel halkla kaynaşmak hem de Anadolu’nun bu eşsiz geleneğini deneyimlemek için harika bir fırsat.

Kars’ın Turistik Çekiciliği

Kars, son yıllarda turistik potansiyelini artırarak birçok gezginin rotasına girdi. Şehir, bakımlı sokakları, paralel ve birbirini kesmeyen geniş caddeleriyle düzenli bir şehir planına sahip. Tarihi taş binalar, modern kafeler ve restoranlarla bir arada şehre benzersiz bir atmosfer katıyor. Doğal güzellikleri, kültürel dokusu ve lezzetli yemekleriyle Kars, birkaç günlüğüne kaçıp başka bir dünyaya adım atmak isteyenler için ideal bir destinasyon.

“ Çıldır Yolu Üzerinde Türk Kahvesi Avı

Sabahın erken saatlerinde Çıldır Gölü’ne gitmek için yola çıktık. Her yer bembeyaz, sanki bir karlar ülkesindeydik. Yollar büyüleyiciydi; manzaralar o kadar güzeldi ki insan kendini bir film setinde gibi hissediyordu. Yolculuğumuz gayet keyifli ilerliyordu, ta ki içimizdeki kahve arzusu bizi başka bir maceraya sürükleyene kadar.

Bir yandan arabayla ilerliyor, bir yandan yol kenarında bir kahveci arıyorduk. Ancak buralar bizim alıştığımız gibi değil; ne bir kahveci ne de ufak bir büfe görünüyordu. “Madem yol üstünde yok, bir köy merkezine girelim,” dedik. Arabayı köyün merkezine doğru sürdük ve nihayet köy meydanındaki ilk kahvehaneye ulaştık. İçeri girdik, biraz heyecanlı bir şekilde “Kahve var mı?” diye sorduk. Kahvehanedeki herkes bir an için bize uzaylı görmüş gibi baktı ve ardından hep bir ağızdan “Kahve mi? Kahve yok! Çay var,” dediler.

İkinci kahvehaneye gittik, yine aynı soruyu sorduk. Aldığımız cevap yine değişmedi: “Burada kahve bulunmaz, çay var.” Bir köyde Türk kahvesinin bu kadar ulaşılmaz olacağını hiç düşünmemiştik. Artık hem şaşkınlık hem de kahkaha içindeydik. Ama pes etmedik. “Bir yerden mutlaka buluruz,” diyerek başka bir kahvehaneye yöneldik. Kapıyı açtık, orada duran bir adama büyük bir umutla tekrar sorduk: “Kahve var mı?” Adam birkaç saniye duraksadı, ciddi bir ifadeyle yüzümüze baktı ve sanki bizden emin olmak istercesine “Kahve… içmek için mi?” diye sordu.

Bu soru hepimizi gülmekten kırdı geçirdi. “Hayır, kahveyle araba yıkayacaktık,” dememek için zor tuttuk kendimizi. İşte o an anladık ki bu köyde Türk kahvesine ulaşmamız imkânsızdı. Çaresizce arabaya geri döndük ve kahvesiz bir şekilde Çıldır Gölü’ne doğru yolumuza devam ettik.

Her ne kadar Türk kahvesi bulamasak da, bu köyde kahve peşinde koştuğumuz ve duyduğumuz cevaplarla dolu bu hikaye, yolculuğumuzun en eğlenceli anılarından biri olarak aklımıza kazındı. Çıldır yolculuğu büyüleyiciydi, ama Türk kahvesi ararken yaşadığımız bu tatlı komedi, sanırım bu geziyi asla unutulmaz kılacak!